POLEMİK

Cemile Bayraktar : Cahilleri öldürelim mi, İlber Bey?

Tarih
09 Nisan 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Cemile Bayraktar

9 Nisan 2015

Bildiğiniz üzere Yeni Şafak gazetesi, Atatürk'ün doğal yollarla ölmediğini ve zehirlendiğini haber yaptı.

Yeni Şafak'ın belgeleriyle yayımladığı bu haber sonrası, gazetemizden bir gazeteci arkadaşımız konuyla ilgili olarak İlber Ortaylı ile görüşmüş. Tarih profesörü olan Ortaylı'nın konuya yaklaşımı, haberlerle ilgili yorumu, üslubu aynen şöyle:

“Bizim milletimiz tarih bilmez. Böyle aptal aptal konuşur. …

Bunlar sizin anlamayacağınız şeydir. Bunların hepsi mahalle dedikodusu. Her şeye bulaşmayın. Bunu gazeteler çok yapıyor. Kendine göre yeni Türkiye kuruyorlar. B.. kurarsınız. Güldürmesinler adamı. Yeni Türkiye böyle geri zekalılar olmadan kurulabilir ancak. Nereye baksan cahil. Bir tane herif var. (Engin Ardıç) Eski solcu, alkolik, geri zekalı... O da konuşuyor. Git başka tarih kitabı oku hayvan…

Siz gördünüz mü hiç Avrupa gazetelerinde tarih yazıldığını?

Sen tarih belgesinden anlamazsın kızım. Git doğru dürüst gazete oku. Mesleğe girmişsin madem lisan bilmen lazım. Hafta da iki üç tane yabancı gazete okuman lazım. Adamlar bu işi nasıl yapıyor görmen lazım. Bu böyle olmaz. Benden sana tavsiye. Piyasadaki bazı geri zekalılar lisan bilerek tutunuyorlar. Nagehan gibi karılar. Öyle bir kötü örnek de var önünüzde ama… “

Aynı Ortaylı ile ilgili capsler internet ortamında yoğun bir şekilde paylaşıldığında, kendisinin öğrencisi biri, bunların caps değil, İlber Bey'in doğal üslubu olduğunu, hemen herkese “cahil” yaftasını yapıştırdığını anlatmıştı.

Tüm bunlar üzücü ve rencide edici elbette… Yaşı kemâle ermiş, birçok alanda ciddi uzmanlığa sahip, kendisine “öğretmeye” dayalı bir kariyer seçmiş olan İlber Ortaylı'nın, bir belgeyi çürütme, reddetme şekli hakaretperest ve yergi dolu ithamlardan müteşekkil.

İnsan merak ediyor tabi; tüm Türkiyelilere, hiç tereddüt etmeden “aptal, cahil, geri zekâlı” diyebilen Ortaylı, sahip olduğu nezaket, cüret ortadayken ilimden, bilimden, cehle dair öfkeden nasıl bahsedebiliyor?

Bir diğer husus; Ortaylı'nın eleştirdiği yayın bizim gazete olduğu için, Ortaylı ile dün capsler üzerinden, eski görevine binaen kendisine “padişahın iç çamaşırı” üzerinden eleştiriler yönlendiren, içki satışı düzenlemesine “içki yasağı” manası atfedip, kıyamet koparan, birine “alkolik” diyeni linç eden, kadına, bayan diyene savaş açan tebâ, Engin Ardıç'a “alkolik”, Nagehan'a “karı” diyen Ortaylı'nın destekçisi ve avukatı olmuş durumda.

Türkiye'de seküler ve laik yaşam biçimlerini tercih etmiş, bu yaşam biçimini kendisi gibi olmayanlara dayatan, kendisi gibi olmayanı “cahil” ilan etmekte pek mahir bir kesim var.

Türkiye'de mürekkep yalamış diye tanımlanan, ilim ve bilimden nasiplenmiş ancak bu ilmi paylaşmak yerine, bunu sindirememiş, hazmedememiş, kendisi gibi olmayanları yererek, yerini kontrol etmeye, böylelikle kendisini iyi hissetmeye çalışan, egosuna dair problemler yaşayan bir kesim de var.

Kendi özel hayatları içerisinde, manen kendilerini tatmin edememiş, muhtemelen psikolojik tahribatı mevcut kesimin yanında, ilmin öğrenilmesi zorunlu, nakledilmesi/öğretilmesiyle sorumluluk dahilinde bir yük olduğunu bilen, sahibi olduğu ilme bir kibir aracı olarak değil mühim bir emanet gibi bakan, ulaşabildiği her alana ve kişiye, nezaket, olgunluk, sorumluluk dahilinde bu ilmi ulaştıran kıymetli hocalarımız da var çok şükür. Misal; İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde yaklaşık üç yıldır hemen her gün bunu tecrübe etmekteyim, Allah kuvvetlerine bereket versin.

Türkiye'ye ve Türkiyelilere, bu tecrübe ettiğim gibi hocalar yeter de artar bile, ağzı dolusu hakaret, ciğer dolusu kibirle sınırını aşan, kendini kaybedenlere de kıssadan hisse niyetine…

Geçmiş vakitlerin birinde âlimin biri, boğazın öbür yakasına geçmek için bir sandalcının yanına gelerek ona sorar:
– Karşıya geçirmek için ne kadar para alıyorsun?
– Garşuya bir liraya geçürüm efendü.
Âlim, sandalcının bu bozuk Türkçe ile verdiği cevabı beğenmez.
– Bu ne biçim konuşma böyle? Yoksa sen dilbilgisi bilmiyor musun?
– Yok ağam, güççükken haytalık ettük, okuyamaduk!
– Tüh, yazık sana! Desene gitti hayatın dörtte biri!
Bir müddet gittikten sonra dil âlimi tekrar sorar:
– Allah bilir şimdi sen, matematik de bilmezsin!
– Yok beğüm! Onu da bilmem! Dedik ya, güççükken haylazluktan okula gidemedük!
– Tüh yazık, yazık! Hayatının dörtte biri daha boşa gitti!
Bir müddet daha yol aldıktan sonra alim, tekrar sorar:
– Sakın fizik ve kimya okumadım deme!
– Belki hayatımın dörtte birü daha boşa getti; ama o dediklerini de bilmem efendü, vaktinde öğrenemedük işte!
– İyi de sandalcı! Dilbilgisi bilmezsin; matematik, fizik ve kimya da bilmezsin; sen ne diye yaşarsın?
Bu arada hava bozulmaktadır. Sandalcı büyük bir fırtınanın geleceğini anlar. Âlime sorar:
– Efendü, yüzme bilüsünüz deel mi?
Dil âlimi, sandalcının bu sorusundan endişeye düşer, bir korkudur başlar. Sandalcıya yalvaran gözlerle cevap verir:
– Sandalcı ağa! Ben yüzme bilmiyorum! Çocukluktan beri o ilmi öğren, bu ilmi öğren derken yüzme öğrenmeye fırsat bulamadım.
– Aha! N'apcan şimdi! Şimdiden başla dua etmeye! Çünkü gittü hayatunun dörtte dördü!”

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;