SİYASET

Yavuz Bahadıroğlu : 10 Kasım

Tarih
10 Kasım 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Yavuz Bahadıroğlu

10 Kasım 2015

Başöğretmenim
Hikmet Bey, her 10 Kasım’da ilkokulun bahçesine bizi sıralar, bağırtırdı:

“Atatürk ölmedi, içimizde yaşıyor!”

Sınıfa girince de, “Anıtkabir”in fotoğraflarını gösterir, “Atatürk burada yatıyor çocuklar” derdi…

“İçimizde” mi, “yaşıyor”, yoksa ölmüş de “Anıtkabir’de mi yatıyor” kestiremezdim…

Öğretmenler, masum ilkokul öğrencilerini hâlâ böyle bağırtıyorlar mı, bilmiyorum, ama 10 Kasım münasebetiyle “Atatürk’e mektup” yazdırdıklarını biliyorum.

Hepsi de “Atam, sen kalk da ben yatam” kıvamında…

Neyse…

Her 10 Kasım günü, saatler 09.05’yi gösterirken, müthiş bir gürültü kopar Türkiye’nin her yerinde…

Sirenler, klâksonlar çalar, ortalık velveleye gider…

O saatte tembeliğe vurup uyuyorsanız, uyanacaksınız!..

Yatıyorsanız, kalkacaksınız!..

Yolda gidiyorsanız, duracaksınız!..

Araba kullanıyorsanız, kenara çekip ineceksiniz ve esas duruşa geçeceksiniz!

Klâksonları, sirenleri esas duruşta dinleyeceksiniz!

Yani o gün, o saatte hepiniz “Mecburen Atatürkçü” olacaksınız!

“Yahu biz ölülerimize rahmet okuruz, siren de ne, klâkson neyin nesi?” diye düşünebilirsiniz, ama zinhar bunu ifade etmeyeceksiniz…

Zira 5816 sayılı meşhur “Koruma Kanunu” hâlâ yürürlüktedir…

Her şey değişir, bir o değişmez!..

Her şey zamanla düzelir, bir o düzelmez!..

“Kişiye özel kanun yapılamaz” hükmüne rağmen, Menderes yapmıştır (1951). O gün bugündür bir sürü insanı çarptı: Hâlâ da çarpıyor.

Erbabı diyor ki: “Bu tür kanunların bireysel haklar ve düşünce özgürlüğü adına en büyük tehlikesi, eleştiri-hakaret ayrımında oluşacak içtihatların niteliği. Zira bu ayrım sağlıklı bir şekilde yapılmadığı müddetçe, kanunun belli düşüncelerin susturulmasına hizmet edecek şekilde kötüye kullanılabilmesi de mümkün olabilir…

“Bir başka deyişle, uzun yıllardır Atatürk’ün ‘tartışılamaz’ ve ‘aşılamaz’ kılınmaya çalışılması yönündeki çabaların oluşturduğu algı, yargıya hakim olduğu ölçüde, Atatürk’ün düşünceleri ve uygulamalarına yöneltilen ‘olumsuz eleştiri’lerin de ‘hakaret’ olarak değerlendirilmesi fazlasıyla mümkün. 

“Kanunun ‘tuhaf’ olarak nitelendirilebilecek bir yönü de yok değil. Zira kanun, Atatürk’ün şahsına yönelik hakaretlerden çok, heykellerini korumaya odaklanıyor. Kanunda, Atatürk’ün şahsına hakaret etmenin cezası maksimum üç yıl olarak belirtilmişken, heykeller için öngörülen maksimum ceza ‘ağır hapsi’ de içermek üzere beş yıla kadar çıkabiliyor.”

Hiç itiraz etmeyin: İtirazınız maazallah Kemalist bir savcının kulağına giderse ya da Kemalistlerden biri itirazınızı duyup gammazlarsa, “Atatürk’ün hatırasına hakaret”ten başınız derde girer; mapushane damına tıkılırsınız!..

İnanmayacaksınız, ama böyle bir olaya şahidim…

Hangi yıldı hatırlamıyorum, ama 10 Kasım günüydü. Öğretmen her daim yaptığı gibi, “Saygı duruşu başlıyor, herkes okulun bahçesine susta durmaya” diye kahveye haber göndermişti.

Biz ilkokul öğrencileri yağmur altında mecburen dikiliyorduk, ama Kadir Amca böyle bir mecburiyeti olmadığını düşünerek, gelmek istememişti. Mazereti de vardı: Gripten yeni kalkmıştı. 

O gün hava da soğuk mu soğuktu. Üstelik inceden yağmur da çiseliyordu.

“Bu havada yağmur altında dikilemem” demesiyle, ihbarlanması bir oldu. “Atatürk’ün manevi hatırasına hakaret”ten birbuçuk yıl cezaevinde yattı. O cezaevinde yatarken karısı ölmüş, cenazeye katılmasına bile izin verilmemişti. Bu kadar “ağır suçlu”ydu anlayacağınız!

Şimdi böyle şeyler oluyor mu, olmuyor mu, bilmem; bildiğim şu ki “Koruma Kanunu” hâlâ yürürlükte ve “Demokles’in kılıcı” hâlâ tepemizde…

Bu da bir nevi “vesayet” midir, değil midir, kimse tartışmıyor.

YeniAkit

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;