Burhanettin Duran : Ayasofya’nın dirilişi, nasipsizler ve çaresizler
Tarih 26 Temmuz 2020İzlenme KişiYazar Burhanettin Duran
Paylaşım
Hamdolsun, dün kılınan Cuma namazı ile Ayasofya, yeniden cami oldu.
Bu kutlu günü görebildiğim için çok mutluyum. Sembollerle doluydu 89 yıl sonra kılınan bu ilk Cuma namazı.
Yüzbinlerin coşkusu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kuran tilavetiyle, minberdeki iki yeşil sancak ve kılıçla ve Fatih'in türbesine ziyaretle bütünleşti Türkiye'nin bağımsız iradesinin bir tecelli anı olan bu açılış, kuşkusuz Erdoğan'ın liderliği ve milletimizin ona duyduğu güven sayesinde gerçekleşti. "Ayasofya'nın dirilişi" busaatten sonra Türkiye'ninuluslararası sistemde etkili aktör olma hamlelerinisembolize eden bir gerçekliktir. Milli kimliğimizineksik bir yapıtaşının yerine koyulmasıdır. Ülkemizdedemokrasi var oldukça bu açılışı geri çevirmeye hiçbirsiyasetçi cesaret edemez. Ayasofya'nın yenidencamiye çevrilmesini tekbirlerle karşılayanlarolduğu gibi "Erdoğan'a yaramasın" diye üzüntüleriniiçlerine gömenler de oldu. İçerdeki laikçiendişelilere kıyasla Müslüman dünyanın çoğunluğunungönlünün dün İstanbul'da, Ayasofya-i KebirCamii-i Şerifindeki namazda olduğunu biliyoruz.Gönlü orada olup da namazda yer bulamayanlarınheyecanı ve aidiyeti makbuldür. Artık AyasofyaMüslümanların "büyük camisi" olarak her zamanibadete açıktır. Müze olmasının hüznünü yüreğinebastıranların bu kavuşmayı yaşaması haklarıdır. Ancak muhafazakâr-İslami geçmişten gelip de Ayasofya'nın dirilişinin heyecanını hissetmemenin bir nasipsizlik olduğu görüşündeyim. Davet edilip de gelmeyenler, Ayasofya'da namaz kılmanın "gençlik hayali olmadığını" belirtenler bu kutlu anın sevincini duyamadılar. Bu nasipsizliklerine onların adına üzüldüm. Dünyadangelen "hayal kırıklığı ve üzüntü" ifadeleriTürkiye'nin bu kararını eninde sonundakabul etmekten öteye gidemez. Yunanistan ve bazı Hristiyan din adamlarının suçlamaları dışında Ayasofya'nın camiye çevrilmesinin peşini kovalayacak bir siyasi dalga beklenmiyor. Batı medyasının ideolojik kampanyaları "hilafet geri geliyor" argümanıyla devam eder. Siyasi liderler sembolleri kullanırsalar da asıl reel çıkar ve hesaplara bakarlar. Türkiye'nin Suriye, Irak, Libya ve Doğu Akdeniz'deki hamlelerini asıl hesap edilmesi gereken konular olarak görürler. Semboller ve ideolojik etiketlemeler bu hamleleri baskılamak için seferber edilir. "Yeni Osmanlıcı ya da İslamcı" denmesi Ankara'nın kendi milli çıkarlarını proaktif şekilde gerçekleştirmeye çalışmasını önleyemez.
Türkiye, dış politikadaki dinamizmini ideolojik bir saik ile değil, bölgesinin istikrarı ile ilişkilendiriyor. Kendi milli güvenlik çıkarlarını korurken diğer aktörlerle hem rekabet hem de iş birliği düzleminde ilişki kuruyor. İttifakların anlamının yeniden tanımlandığı uluslararası sistemde yeni güç boşlukları oluşmaya devam edecek. Bunları doldurmada liderlerin fark yarattığı çok açık. BaşkanTrump'ın rakibi Biden'ı eleştirirken dünyanınzeki liderleri (Şi, Putin ve Erdoğan)ile rekabet edemeyeceğini söylemesi bugerçekliğe işaret ediyor. Eski Ulusal güvenlik danışmanı Bolton'un kitabındaki anekdotların da gösterdiği gibi Macron dahil hiçbir Avrupalı lideri bu kategoride görmemesi de hayli ilginç. Yani, çok net, Ayasofya'nın camiye çevrilmesinin Erdoğan'a nasip olması liderlik performansıyla ilgili. Muhalefet "müzeden yeniden camiye çevrilmeye" itiraz etmeyerek kendilerince Erdoğan'ın "kimlik siyaseti" yapmasını önleme derdindeler. Bu sessizliğe en güçlü itiraz Orhan Pamuk'tan geldi: "Bu, basitçe, 'Kemal Atatürk'ün laikliğine artık saygı duymuyoruz' demek anlamına geliyor... Dünyanın geri kalanına Batı'dan memnun olmadıklarını söylüyorlar... Ancak muhalefetin de buna karşı çıkmaması beni şaşırtıyor." Yani, "Batılılaşmayı, Kemalist laikçiliği" zayıflatan bir eyleme tepki verilmemesinden rahatsız. Pamuk geriden geliyor.
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.