GÜNCEL

Markar Esayan : Bu kez de başaramayacaklar...

Tarih
10 Ekim 2014
İzlenme
Kişi
Yazar
Markar Esayan
10 Ekim 2014...

Bir siyasi kararın üç nirengi noktası var. Sonuçlarının öngörülebilir olması, kararın diğer kesimlerle müzakere yapılarak alınması ve karara konu eylemin iyi ve doğru bir şey olup olmadığı...
HDP'nin sokağa çıkın çağrısı bu üç ölçüte de uymuyor. Sokağa çıkın çağrısının sonuçları öngörülebilir olmadığı gibi, öngörülse bile bunun kötü sonuçlara yol açacağının tahmin edilmesi daha muhtemel ki, bu daha ilk aşamada HDP'nin böyle bir kararı asla almaması gerektiğini ima eder. Bırakın toplumun diğer kesimleri ile iletişime geçmeyi, ben HDP'nin kendi içinde dahi bu konuda demokratik bir müzakere süreci işlettiğini sanmıyorum. Üçüncü ve son kriter de bu kararın şiddete yol açma potansiyeli ile ne iyi ne de doğru olduğudur.
Konumuz 'siyaset' ise ölçüt ve en nesnel yaklaşım bu... HDP, spekülatif tüm iddiaları doğru olsaydı bile yapılabilecek en kötü ve siyaset dışı şeyi yapmış oldu. Çünkü bu yapılanların ne Kobani, ne de Çözüm Süreci'ne faydası var. Dolayısıyla asıl önceliğin Kobani olmadığı akla geliyor.
Siyasetin güçlenmesi yönünde gelişmesi murad edilen Çözüm ve demokratikleşme sürecinde, cumhurbaşkanlığı seçiminde ülke barajına dayanan ve CHP'ye alternatif olma imkanı ufukta belirmiş HDP'nin böyle bir çılgınlığa girişmesinin nedeni ne olabilir? Baştan beri Çözüm Süreci konusunda takiye yapıyor olmak mı? Gönülsüz olmak mı? Kandil'in yörüngesinden çıkamamak mı? İdeolojik dogmalarla mantığı yitirmek mi, ahlaki özerkliği 30 yıllık savaşın gölgesinde kaybetmek mi? Yoksa hepsi birden mi?
Bir siyasetçinin 'Kobani düşerse, Adana da düşmüş demektir, Çözüm Süreci bitmiş demektir' demesini hangi siyaset bilimi ölçütüne göre değerlendireceğiz? Barzani'nin aşiret reisi diye aşağılandığı, Kürtlerin inkar edildiği, Ahmet Kaya'nın (Bugün Kobanici kesilenlerce) sağduyulu sözleri nedeniyle öldürüldüğü bir bataklıktan, Kürtlerin Yeni Türkiye'nin kurucu unsuru olduğu, Çözüm Süreci'nin üzerine titrendiği bir ülkeye ışık hızıyla geçişin hak ettiği tavır bu mudur?
PYD, Rojava'da Esed ile işbirliğine giderek taktik bir kumar oynadı. Doğru yanlış, ahlaki veya değil, seçimi bu oldu. Majör amaç belki sadece Suriye Kürdistanı'nı değil, Barzani ve Çözüm Süreci'ni etkisizleştirerek Büyük Kürdistan'ı kurmaktı.
Bu çöken taktik şimdi bedelini tahsil ediyor. Buna kimsenin sevindiği de yok. 172 bin Kobanili Kürt Türkiye topraklarında, yüzlerce PYD'li hastanelerde tedavi ediliyor. Cumhurbaşkanından başbakanına herkes Kobani'nin düşmesini istemediğini açıkça ifade ediyor. Türkiye kendi sınırında ne Arap ne de Türkmen bölgelerinin düşmesini engelleyebildi. Şu anda düşen bu bölgeler üzerinden IŞİD ile komşu olmaktan ötürü ciddi rahatsızlık duyuluyor. Ama es kazara Tel Abyad, Carablus, Halep'in Türkmen bölgeleri veya Telafer düşerken, Türkiye buralara müdahale etseydi, acaba hangi krizleri yaşıyor olurduk? Her ne hikmetse IŞİD'i uzaktan kumanda ile idare edebilen Türkiye, Türkmen ve Arap bölgelerinin düşmesine mani olamıyor, Bayır Bucak Türklerine giden yardım paralellerce deşifre ediliyordu.
Bir yandan güvenlikli bölgenin veya Rojava'ya Türkiye askerinin girmesinin savaş ilanı sayılacağı ilan edilir, her an Çözüm Süreci'ni bitirmek konusunda tehdit savrulurken, diğer yandan TSK'dan ağır silah istemenin yaşadığımız dünyada bir karşılığı var mı? PKK gibi bir örgüt söz konusuyken, TSK envanterindeki bu ağır silahlarla bir karakolun saldırıya uğramamasını kim garanti edebilir? Peki bu olursa, Türkiye'de hangi hükümet ayakta kalabilir? Her gün yok Rus, yok İsrail, yok İran istihbaratının servis ettiği yalan haberleri PKK sitelerinden servis ederken, aynı anda Türkiye'yi samimiyetsizlikle suçlamanın mantığı var mı? Rojava'da çöken taktiğin bedelini Esed yerine Türkiye'den tahsil etmeye çalışmak, ancak 'Dolar şu miktarın üzerine çıkarsa savaş başlar' demek kadar ilgili ve tutarlıdır.
Çözüm Süreci'ne karşı olmanın tek anlamlı tavrı bunu ilan etmek ve halka argümanlar göstermektir. Bu yapıl(a)mıyorsa, Öcalan ve Kürt halkının iradesi önemsenmiyor demektir. Bu siyaseten tasfiye olmanın yolunu açar ve bunu bizzat Kürtler yapar. Bu kötü sondan kurtulmak için şiddetin siyaseti anlamsızlaştırması eğilimi ise en kötü tercihtir.
Kürt sosyolojisinin bir bölümünü çıldırtmak mümkündür. Gençlerin ölmesi de umursanmayabilir. Ama başarısız olunursa ki olunacaktır, bizzat o kitleler kandırılmanın bedelini ödetirler. Kaldı ki, ben Öcalan'ın hala denklemde olduğunu düşünüyorum. Eğer Öcalan çözüm iradesinde radikal bir pozisyon değişikliğine gitmemişse, bu süreç hükümetten önce Öcalan'a bir darbe girişimidir. İç savaş provaları, yalan dolan ve tehditle ancak Öcalan'ın temsil gücü sıfırlanır.
Rojava'nın tehdit altına girmesinin Türkiye'nin suçu olduğu, Türkiye'nin IŞİD'le işbirliği yaptığı ve Kobani'nin düşmesini istediği yapay bir söylemdir. Bunu aklı başında HDP'liler de umarım görmektedir. Türkiye'nin olası eksik ve hatalarını ifade etmek başka, onu böyle kötücül bir pozisyona hapsetme takıntısı başka bir şeydir.
Gezi ve 17-25 Aralık'tan sonra en büyük sorunu yaşıyoruz. Ama bu girişim de başarılı olamayacak. Fakir Türk ve Kürt gençlerimizi savaş lobilerine kurban vermeme olgunluğu, soğukkanlılığı ve aklını hep birlikte üretmek durumundayız.

Yenişafak Gazetesi

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;