Sesli Makale

29 Aralık 2014

PKK’nın, müslüman dindar Kürt mahallelerini kuşattığı, uzun namlulu silahlarla ölüm saçtığı, benzin döküp yaktığı bir iç savaş provasının eşiğindeyiz.. Cizre’de, PKK, evlere baskınlar düzenliyor, bir kültür merkezini kendisine karargah olarak seçiyor ve buradan lojistik sağlıyor, ateş hattının etrafını ya hendeklerle ya da yüksek barikatlarla güvenlik altına alıyor ve adeta sivil halka ölüm kusuyor..  Bu kabul edilebilir değil.. Tartışılabilir bile değil.. Dünkü yazımda açık açık söyledim. Devletler şaka yapmazlar.. Kamu adına güç kullanabilen tek mekanizmadır devlet. Ve ne alternatifi olabilir ne de paraleli.. Devletlerin de asli vazifeleri, halklarını güvende hissettirmektir.. Eğer bu güven ortamı tesis edilmediyse, ‘çözüm süreci’ bahanesiyle, böylesi bir kalkışma ortamı görmezden gelinemez, gelinmeyecektir de...

•

Şırnak’ta haftalardır denemeleri süren, son üç gündür de zirve yapan bu sürecin arkasında kim ya da kimler varsa, her biri vereceği ağır hesaba hazırlıklı olsun.. Bu sütunlardan, KCK operasyonları adı altında bir çuval oluşturulup, bölgede cemaatin güçlenmesine engel teşkil eden ne kadar yerel politikacı varsa o çuvala doldurulmasına ilk isyan edenlerden biriyim.. Hele hele o belediye başkanlarının ip gibi arka arkaya dizilmiş elleri kelepçeli fotoğrafının servis edilmesini hala unutmuyorum.. Ama şartlar gerektirirse, kendi halkına şiddet kullanılmasını teşvik eden, lojistik destek sağlayan bir Belediye ve onun ihanet içindeki idarecileri için en ağır cezaların verilmesi gerektiğini de yine ben savunacağım.. Kimse kusura bakmasın.. Eğer güvenlik güçlerine direncin sembolü sayılabilecek olan o hendekler, bölgedeki belediyelerin iş makinalarıyla kazılmışsa, teröristler belediye binalarına saklanarak mevziler oluşturmuşsa, evleri kundaklanan vatandaşlara Belediyeler, kasten itfaiye göndermediyse bunun hesabını bu idareciler biraz zor verirler..  Soruyorum buradan Cizre Belediyesi yahut diğer bölge belediyeleri, eğer sahiden de böylesi bir katliamın kalesi, karargahı ya da lojistik üssü gibi görev yapmışsa, bölge halkının bu iddiaları eğer doğruysa, bu yöneticilerin; kendi halkına soykırım uygulayan Esed’den yahut namaz kılan çocuklara yaylım ateşi açtıran darbeci Sisi’den ne farkı kalır?.. Bakın vurulanlardan birinin, Abdullah Deniz’in, çatışma alanının etrafı hendeklerle kazılı olduğundan ambulans giremediği için hayatını kaybettiği söyleniyor.. Ateş edilmiş olması ateş edeni elbette suçlu yapar. Ama ambulansın gelmesini engelleyen hendeklerin Belediye’ye ait iş makinalarıyla kazıldığı ortaya çıkarsa,  Cizre Belediyesi’nin Eş Başkanları bu işten paçayı sıyıramaz.. Dahası da var.. Nur Mahallesi sakinleri, belediyeye ait cenaze aracıyla, olay yerine  silah ve mühimmat taşındığını söylüyor. Elbette bunun görüntü yahut fotoğraflarını da savcıyla paylaşacaklardır. Bir başka mahalle sakininin iddiası ise, teröristlerin üs olarak Belediye’ye ait Mem-u Zin Kültür Merkezi’ni kullandıkları yönünde.. Bu da çıkacak ortaya..  Ve bunun altından kalkamayacaksınız..

•

Bu tabi işin bir tarafı.. Diğer yanına geldiğimizde ise kamu güvenliğinin neden sağlanamadığı gibi devasa bir soru duruyor orta yerde.. Bu hendekler kazılırken, bu terör unsurları mevzilenirken, evler yakılırken, insanlar katledilirken güvenlik güçleri neredeydi?.. Yerel unsurların yeterli gelmeyeceği noktada takviye istenemez miydi?. Bölgedeki bu tablodan Ankara açık açık ve anlaşılır biçimde bilgilendirildi mi?.. Bakın bu soruların cevapları da oradaki paralel yapının Derin PKK ile işbirliğine referans olacak. Sahiden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6-8 Ekim olaylarını anlatırken söylediği gibi güvenlik kuvvetlerinde bir tür ‘pasif direniş’ varsa ve sahiden bu 14 Aralık soruşturmasına tepki olarak pasif direnişe geçenler olduysa, bunun da bedelini öderler.. Üstelik de söyleyeyim, böylesi bir işbirliği yahut ihanet ortamından söz ediyorsak eğer, bunun bedelini ödetmek için devlet,  hiç de enkazın kalkmasını beklemez.. Çok kısa bir vakitte görürsünüz neticeyi.. Kalın sağlıcakla... 

YeniAkit