Sesli Makale

29 Nisan 2015

Bakın ne oluyormuş? Gerici AKP hükümeti, Rumelihisarı’ndaki güzelim antik tiyatroyu yıkıp, yerine cami yapıyormuş. Zaten bunlar cami ve mescit inşa etmekten başka ne bilirlermiş ki! Gerici ve yobazlarmış...

Haberi okuyunca 
inanamadım.

Bir daha okudum.

Bir daha...

Evet, tastamam okuduğum gibi... Arkadaşlar, Rumelihisarı’nda bir “antik tiyatro” bulunduğunu iddia ediyor...

Hayır, iddia etmiyor; 
“sanıyor...”

Demek ki, “Boğazkesen” namıyla maruf hisar inşa edilmeden önce, orada bir “uygarlığın” çocukları yaşıyordu ve tam da hisarın kalbine antik bir tiyatro kondurmuşlardı.

Bizans döneminde Lemokopion olarak anılan bölgenin antik çağdaki ismi Hermanion’muş...

Bir “çapulcu” sanat tarihçisi böyle yazıyor... Fakat Lemokopion ya da Hermanion (adı her neyse artık) bölgesinde hangi uygarlığın boy gösterdiğini, hangi anıtsal ve sanatsal eserleri bıraktığını, bırakılmış bu eserlerin hangi envanterde kayıtlı bulunduğunu söyleyemiyor. (Antik tiyatro bu uygarlıktan mı miras kaldı profesör? Yoksa yaz konserleri için mekân arayan sizin belediyecilerin eseri mi?)

Belki de Boğazkesen’in fikir babası (yani Fatih Sultan Mehmet), mimar Müsliheddin’e, “Hisarın tam göbeğine bir tiyatro kondur. Bizim torunlar yaz aylarında Kenan Do��ulu, Mor ve Ötesi, Sezen Aksu, Mustafa Topaloğlu konseri izlesin...” buyurdu.

Olabilir mi?

Neden olmasın?

Her şeyi düşünen uzak görüşlü Sultan bunu mu düşünemeyecekti?

Hadi diyelim ki öyle oldu.

Diyelim ki taş basamaklarında “buz gibi limonata”, “soğuk su” satıcılarının eğleştiği konser mahalli Fatih’in emriyle düzenlendi.

Hiç 500 yıllık antik tiyatro olur mu yahu? Allah sizi davul etsin.

Bilmiyorsanız (ki, bilmiyorsunuz), ben söyleyeyim.

Daha doğrusu, “Evliya Çelebi” söylesin: “(Rumelihisarı) “Lebideryâda dar yerde olup, bağsız ve bahçesiz kayalar üzerinde kat kat bin altmış kadar hânedir. Üç câmisi, on bir mescidi, yedi mekteb-i sıbyanı, bir hamamı, iki yüz kadar dükkânı, Durmuş Dede nâmında bir tekkesi, yedi adet kadar da Rum hânesi vardır. Âyân ve eşrâfı yalı sâhibi olup, kış günleri İstanbul’da otururlar. Yahudi’si yok, meyhâne ve bozahâne dahi bulunmaz. Halkı kayıkçı, kale neferâtı, balıkçı ve sâir esnaftır. Dağlar üzerinde nâzırsiz kiraz bağları vardır ki, hisar kirazı nâmıyla Rum, Arap ve Acem’de meşhurdur, diyar-ı Acem’de adına Gülnar-ı Rum derler. İki kiraz bir dövme Riyal ağırlığında gelmiştir. Rumelihisarı’nın önünden akan şeytan akıntısı, gâyet ciddî akar göz açıp kapayınca bir gemiyi Kandilli Burnu’na kadar sürer götürür.”

Evliya Çelebi söylemiyor, sevabına ben ekleyeyim:

Meyhanesi ve bozahanesi bulunmayan Hisar içinde bir antik tiyatro yok. İnşa etmemişler. Cumhuriyet dönemi belediyecileri akledinceye kadar, kafalarda böyle bir “fikir” oluşmamış.

Efendim, bu AKP’lilerin aklına camiden başka bir şey gelmiyor...

Niye gelsin!

Sizin “antik tiyatro” formunda düzenlediğiniz konser alanında, Ebûl Feth Camii vardı. (Minaresi kısmen duruyor.) Fatih’in İstanbul’da yaptırdığı ilk camidir. Sanatsal ve anıtsal değere sahiptir.

Hayır efendim, “Yandaş yerel yönetimler yıkılmış, yanmış veya herhangi bir nedenle harap duruma gelmiş türbe, cami ve medreseleri ihya ederek göstermelik bir korumacılık sergiliyor”muş! “Neden bu korumacılık anlayışı, varlığını sadece dini yapılar üzerinde gösteriyor”muş!

Bunu söyleyen bir şehir planlamacısı...

Bir “çapulcu” arkadaş 
yani...

Rumelihisarı’nın ihyasına, “dini yapılar korunuyor” gerekçesiyle itiraz ediyor. Sanki (o dönemlerde) hayatın merkezinde “din” yokmuş ve şehirler buna göre düzenlenmiyormuş gibi...

İyi de, siz seküler yapıların (saray ve müştemilatı gibi) ihyasına da karşı çıkıyorsunuz muhteremler.

Ne yapsın gerici AKP 
hükümeti?

İlerici İsmet Paşa’nızın yaptığını yapıp, saray müştemilatına futbol stadyumu mu kondursun? Medrese ve türbeleri nargilehaneye mi çevirsin? Camileri “silo” mu yapsın?

Ne olsun istiyorsunuz?

Star