Sesli Makale

11 Eylül 2015

Milat’ta yazarken okumaktan büyük keyif aldığım Faruk Aksoy, bir süredir yazmıyor.. Nedenini bilmiyorum. Sormadım da.. Tek bildiğim, kendi adıma, eksikliğini hissettiğimdir.. Açık söyleyeyim bunu da geniş kitleler için düşünüyorum.. Yoksa ben zaman zaman Faruk Aksoy’la buluşup, uzun uzun sohbet ederek, kendi açlığımı giderebiliyorum.. Kanal 24’te televizyon programlarını izliyorum.. TRT Radyo 1’de haftasonu sabah programlarımda yayına alıp fikirlerinden istifade ediyorum.. Ama makalelerinden, fıkralarından ayrı kalmanın yaşattığı boşluğu doldurmuyor.. Neyse sözün özü, özetin özeti… Bugün müsaadenizle bu köşeyi, Faruk Aksoy’un usta kalemine bırakıyorum.. Keyifle okuyacağınız bu yazının ben de altına imzamı atarım.. Kalın sağlıcakla.

•

“MİLLET DEVLETE TAŞINDI”

Bu ülkeye dair, son on beş yılda cümle kurup da yanılmayan, değişmeyen, dönüşmeyen kimseye rastlamadım.

Sanırım, tekrar yanılacağımız, değişip dönüşeceğimiz ‘yeni bir dönemin’ eşiğindeyiz.

Yaşadıklarının farkında ol(a)mayanlara sözüm yok, onlar şahit oldukları halde, etraflarında gelişen hadiselerden sorumlu tutulmayacaklar.

Çünkü onların, yaşananlar hakkında fikir sahibi ol(a)mamaları, yeni dönemin saklı enerjisi olarak ilham verecek bize.

Endişelerim var elbette, mesela, son on beş yılda yaşadıklarını anlayamayanların ne kadarı, yeni dönemin amacına, ideolojisine uygun bir kitle olacak?

Anlatılanları dinlerken çoğalıp, anladıklarını düşünürlerken yalnızlaşabilecekler mi?

Yoksa herkese yetebilecek şeyleri, kimseye kalmaz, korkusuyla tüketip, şipşişman mı kesilecekler?

•

Baştan söyleyeyim de, “duymadım görmedim” bahanesi ortadan kalksın!

MESELE BÜYÜK.

Eski ‘mağdur günlerin’ şanlı söylemlerinden, yeni ‘şanlı günlerin’ mağduriyetine doğru giden yol, yol çalışması dolayısıyla ‘bozuk satıhtır’ umarım.

Milletin sevinmesi gereken en önemli şey, son on beş yılını tartacağı, kendine ait bir kantarının olmasıdır.

Kolay iş değil haa bunlar, benim endişelendiğime bakmayın siz, millet ilk kez kendi yaptıklarının ederini, giderini görecek.

Mal alıp mal satmanın, yol yapıp kanat çırpmanın, yorulup nara atmanın nasıl bir şey olduğunu öğreneli, ne kadar oldu ki, şunun şurasında.

Bir dedenin, kayıp oğlu için geçirdiği hüzünlü zamanı, torununu büyütürken yeşerttiği sevince sarması kadar kısa bir zaman işte.

•

Mesele büyük, deyip de, gerisini demeyeceğimi sananlar, benim dediklerimden sonra nasıl bir yenilgiye ağladıklarını, burunları sızlayarak anlayacaklar!

Bir kıyak yapıp, herkese de anladığı dilden yazmak lazım doğrusu.

Bu yeni dönemi anlamak ya da anlamamak isteyenler, (ki ikisi de lazım, çünkü devlet, aslında kendini anlamayanların sayesinde ayakta kalır) şunu bilmelidirler ki, tarihte ikinci kez, üzerlerine düşen ‘sorumluluktan’ öte, kendilerinden saklanan ‘sorumluluğu’ ele geçirmişlerdir.

Yeni bir şey söylüyorum, anlıyor musunuz beni!

Millet, kendinden saklanan sorumluluğu ele geçirdi, diyorum.

Devlet, bundan sonra, milletin yeni taşındığı eski evidir, diyorum.

Onun için kayıpları büyük, feryatları acılı, anladıklarını okudukları dönemler çoktan geride kaldı, diyorum.

Onlar, bunu fark ettikleri için, tapındıkları devletin helva olmadığını anladıkları için kendi dişlerini kırarcasına milleti ısırıyorlar, diyorum.

Peki, takacak mıyım bunların hiç birini, takmayacağım elbette.

Senin dişsiz kaldığın yerde, ben, et hesabı yapmam, bunu böyle bil, diyeceğim ve işime bakacağım.

•

Şimdi, şu yukarıda yazdıklarımı okuyorum da, “Devlet, milletin yeni taşındığı eski evdir” demişim ya, vallahi iyi demişim be…

Feda olsun milletime, daha neler neler diyeceğim, bekleyin hele…
Faruk Aksoy

Yeni Akit