Rusya dün Ukrayna’da halk oylaması yapılan bölgeleri ilhak ettiğini tüm dünyaya duyurdu. Burada Putin’in verdiği mesajlar, dünyada ve bölgemizde son derece yıkıcı gelişmelerin yaşanmasının oldukça muhtemel olduğu bir döneme girdiğimize dair ifadeler ihtiva etmekte.
Putin; ‘Batı, yağmacı bir politika izlemeye devam ederek bu yeni sömürgeci düzeni korumak için her şeyi yapacak.’ dediği an aklıma 1500’lü yıllardan bu yana Batı’nın zenginliğinin en önemli unsurları olan sömürgecilik, kölelik ve endüstri devrimi geldi.
Bizim coğrafyamızda ‘Batı’nın salt akla ve bilime önem veren bir aydınlanma dönemi geçirdiği ve bugün de bu hususiyetini devam ettirdiği için bu zenginlik, uzlaşı ve refah düzeyinde olduğu’ sürekli tekrar edilen bir husustur.
Kısmen haksız da değillerdir lakin olanı biteni aydınlanma dönemine bağlamak bilim kilisesinin müntesiplerine has bir husustur.
Putin’in ‘Batı, sömürgeci düzenini korumak için her şeyi yapacak’ cümlesi çok iyi anlaşılmalı.
İçinizden ‘Putin’in devletinin elleri ne kadar temiz ki?’ dediğinizi duyar gibiyim.
Haksız sayılmazsınız, lakin yine de bir gerçekliğe tekabül eden mezkûr cümle aydınlatılmaya değmez mi?
Dönelim Batı’nın sömürgeci düzenine
Batı’nın bugünkü geldiği noktayı oluşturan ana amiller; keşifler çağı ve aydınlanma (rönesans), kölelik ve bedava işgücü, sömürgeler, kaynakların Batı’ya aktarılması ve son olarak da endüstri devrimi şeklinde kabaca tasnif edilebilir.
Yani Batı, salt bir aydınlanma devri yaşayarak bu noktaya tertemiz bir şekilde gelmiş değildir ve Putin’in herkesin bildiği bu noktaya yaptığı vurgu son derece önemlidir.
Batı, Osmanlının toprak ve ticaretten üç yüzyılda sağlayamadığı zenginliği yağma yolu ile 30 yılda Avrupa’ya taşımıştır.
Bir yandan Güney Amerika medeniyetlerinin yüzyıllar boyunca biriktirdiği hazineler Avrupalının vahşeti ve silah gücüyle Avrupa’ya getirilmiş, diğer yandan sadece 16. yüzyılda 900.000 Afrikalı köle esir tacirleri tarafından Amerika kıtasına sevk edilmiştir.
Üstelik Amerika kıtasına ulaşabilen köleler, yolculuk esnasında havasızlıktan ve hastalıktan boğularak ölenlerin sadece beşte biri kadardır.
Üstad Ömer Lütfi Barkan’a göre, sadece 1521-1560 yılları arasında İspanya ve Avrupa’ya taşınan hazır işlenmiş altın miktarı 200 ton, gümüş ise 18.000 ton civarındadır. Daha sonraki yıllarda ise Meksika ve Peru’dan vahşet yoluyla tek bir seferde 40.000 kg altının getirildiği bilinmektedir.
Sadece 1500-1550 yılları arasında geçen yarım yüzyılda Avrupa’nın zenginliği 57 kat artmıştır.
Bu yıllardan sonra gelen endüstri devrimi ile birlikte tüm Afrika ve Orta Doğu’dan Güneydoğu Asya’ya ve Pasifik kıyılarına kadar varan muazzam bir sömürü düzeni ihdas edilmiş ve bu coğrafyaların tüm zenginlikleri büyük bir vahşet içerisinde Avrupa’ya akmıştır.
Bugün özellikle içimizdeki bir zümrenin, yukarıda saydığım hakikatlerin hiçbirisine vakıf olmadan, Batı derken kendilerinden geçmelerine çok da aldanmayın.
Ülkemizin geldiği noktayı sürekli Londra ve Paris ile mukayese ederek küçük görme telaşında olanların, Batı’nın zenginliğinin altında yatan kan ve gözyaşını görmezden gelmesi, bir de içeriğine sözlük düzeyinde dahi hâkim olmadığı birtakım hümanist kelimeler serpiştirmesine hiçbir evladımız kanmamalıdır.
Bütün aksaklık ve eksikliklerine rağmen bugün tırnaklarımız ile kazıya kazıya ve bedeller ödeyerek geldiğimiz nokta, altında asla kan, gözyaşı, sömürü ve yağma ihtiva etmeyen bir hâldir.
Paris, Londra ve Amsterdam ile mukayeseler yaparken bu noktaları pas geçmek ya cahilliktir ya da gönüllü körlüktür.
Hiç yorum yapılmamış
1971 kez izlendi
2107 kez izlendi
982 kez izlendi
1301 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.