Sesli Makale

27 Aralık 2014

Bugünlerde “paralel yapının” avukatlığına soyunan Kılıçdaroğlu’nun “Ergenekoncuların” avukatlığını yaptığı dönemde, Trabzonsporlu ama aynı zamanda CHP’li ve “ulusalcı” arkadaşların alayı, “Ergenekon davasının” düzmece olduğunu söylerlerdi.

Lakin iş “şike davasına” gelince alayı birden, söz konusu mahkemelere zerre miskali toz kondurmazdı.

Dahası, şike soruşturmasından piyasaya düşen her “bulguya” da hiç tartışmasız hakikat muamelesi çekerlerdi. 

Oysa hepsinde aynı “mekanizma” iş görüyordu.

Siz buna ister “dönemin yargı mekanizması”, ister “paralel yapı”,  ister “kumpasçı düzenek” deyin fark etmez; sonuç itibariyle aynı kapıya çıkar.

Trabzonspor taraftarları içindeki CHP’li ve ulusalcılar ne yapıyordu?

Şunu:

“Ergenekon davası”nı “AKP yargısı” şeklinde itibarsızlaştırıyorlar, sıra şike davasına gelince de “yaşasın Türk adaleti” yollu göklere çıkarıyorlardı. 

“17 Aralık darbe teşebbüsü” gayet net bir şekilde ortaya çıkardı ki, CHP’li muhteremlerin “AKP yargısı” dedikleri “malum Cemaat yargısı”ndan başka bir şey değildi.

Peki bunu öğrenince “vay anasına” diye taaccüp mü ettiler yahut bu “yargıya” isyan mı ettiler?

Hayır.

Ya?

Ne yapacaklar, mahut “yargıya” şappadak sahip çıktılar!

Kimse yanlış anlamasın; bu ülkede mebzul miktarda darbeci cuntanın varlığı herkesin malumudur, en az şikecilerin varlığı kadar.

Hele benim gibi ulusal medyada her fırsatta “Trabzonspor isyanını” dilendiren biri için hiç tartışılmazdır bu!

Trabzonspor taraftarı arasına sızmış tezvirat uzmanı kimi paralelcilerin iğvasına kimsecikler kanmasın.

Bir televizyon kanalında malum “kumpasçı düzeneğin” ele aldığı bütün davalara şaibe düşmüştür dedim.

Evet böyledir; son olarak “Tahşiye davası” bize gösterdi ki, “kumpasçı düzenek” kafayı taktığı her yapıya istediği kulpu takmakta gayet mahirdir.

Delil üretmekte sınır tanımayan, aynı bombayı hem “Zir Vadisi”nde hem de “Tahşiye” operasyonunda kullanabilecek kadar “yetenekli” bir yapıdır bu!

Yeter ki “sal gitsin” kararı verilsin; “suç delilini” anında salarlar.

Şayet kumpasçıların söylediklerini yapmıyor, hele ki karşı çıkıyorsanız “yandığınızın” resmiydi.

Bazen hiç dokunmadan da yanabilirdiniz tabii.

Mesela, sınavlarda.

Nihayetinde yeri geldiğinde sınav sorularını bile çalan bir “düzenekten” söz ediyoruz.

Sınav sorularını bile çalan bu hırsızlar 17 Aralık’ta, üç beş hırsızı gösterip, bütün bir ülkeyi ceplerine indirmeye çalıştılar. 

Burada sorulması gereken soru şudur: Bu ülkeyi kimin cebine indirmek istediler?

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın TIR’larına operasyon yapmak veya Dışişleri Bakanlığının en mahrem konuşmasını dinlemek yerli bir cep adına yapılamaz.

Ne yani, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu yöneticileri hangi ülke adına yasa dışı dinlendi diye de sormayacak mıyız?

Sahi hangi ülke adına enerji casusluğu yapıldı veya kozmik bilgiler ele geçirildi?

Söyleyin Allah aşkına, böylesine korkunç bir “kumpasçı düzeneğin” ele aldığı hangi davaya güvenebilirsiniz?

Bizzat varlıkları şaibenin nedeni değil mi?

Ne kadar şaibeli bir düzenek olduklarını da son olarak Hanefi Avcı kararıyla kanıtlamışlardır.

Yazık ki yazık, bütün enerjimizle desteklediğimiz, Türkiye’nin vesayetle hesaplaşma mesabesindeki “Ergenekon”dan “Balyoz”a kadar ele aldıkları tüm davaları kirletmişlerdir.

Her davayı kendi hesaplarına araçsallaştıran bu yapının ele aldığı “Şike davasını” da bundan müstağni tutamayız.

İlkeli olmak bunu gerektirir.

İşimize geldiğinde “adalet tecelli ediyor”, işimize gelmediğinde “düzmece” veya “kumpas” diyemeyiz.

Söylediğim budur.

Yoksa...

Sadece mahkeme kararlarında değil, TFF Tahkim Kurulu raporlarından UEFA ve CAS kararlarına kadar her şey gayet nettir.

Bizim Sedat Tunalı’nın dediği gibi, Aziz Yıldırım’ın mahkemelerde kabul ettikleri bile tek başına durumu vuzuha kavuşturmaya yeter de artar bile.

Haa, bu arada, “Şike yaptıysam Fenerbahçe için yaptım...” gibi birçok ifade de, dikkat buyrulsun, tape mamulü değildir.

Yenişafak