SİYASET

Salih Tuna : Kankan yalan söylüyor Fehmi Bey

Tarih
21 Haziran 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Salih Tuna

Her gazetenin patronu veya patronları vardır, gazetemiz Yeni Şafak'ın ise sadece gönüldaşları.

Albayraklar budur. Gönüldaşımız, omuzdaşımızdır.

Bu da yeni bir durum değildir.

Taa üniversite yıllarımızda öğrenci kampı yapmak için otobüse ihtiyacımız olduğunda bir hayırsever olarak yanımızda (gazetemizin köşe yazarlarından Akif Emre de hatırlayacaktır) herkesten önce yine Albayraklar vardı.

Demem o ki, bugün patronumuz oldukları için böyle konuşmuyorum. Zaten silah zoruyla da olsa öyle konuşmayı beceremem.

Kaldı ki Albayrakların da rüşvet-i kelama ihtiyaçları yok.

Dün nerde duruyorlarsa bugün de aynı yerde aynı inanç ve kararlılıkla duruyorlar.

Çok şükür biz de öyle.

Uzun lafın kısası, Albayraklar'la patron ilişkisinden ziyade omuzdaşlık, gönüldaşlık ilişkimiz var.

Lakin şimdiye değin hiçbir köşe yazarı arkadaşa, “Maaşını al ama yazma” dediklerini işitmedim.

Tam aksine her yazmadığımız yazı karşılığında maaşımızdan keserler. (Evet bildiniz, telif usulü çalışıyoruz.)

Gelgelelim, Fehmi Bey'e Habertürk yöneticileri gündüz gözüyle, “Maaşını al ama yazma” demişler.

Artık nasıl bir ilişkiyse…

Hayır yani, gönüldaşlık, yoldaşlık, omuzdaşlık ilişkisi desek, neden bizim gazetede böyle bir teklif görülmüş, duyulmuş değil?

Yeni Şafak'la da yolları ayrılan birçok köşe yazarı oldu.

Mesela, Fehmi Bey, uzun yıllar bizde yazdı. Ne ki, yollar ayrılırken kendisine, “Maaşını al ama yazma” teklifi yapıldığını hiç sanmam.

Sadece patron çalışan ilişkisi söz konusudur, gönüldaşlıkla yoldaşlıkla alakası yok diyeceksek, daha da fena.

Zira köşe yazarı dediğiniz nihayetinde “düşünce işçisidir;” yani fikrini, düşüncesini ortaya koyandır.

Peki, Fehmi Bey yazmayınca neyini ortaya koymuş olacak ki maaşı aynen devem edecek?

Sahi, neyini?

İlişki biçimlerini mi, dahil olduğu çevreyi mi veya bizim bilemeyeceğimiz bambaşka bir şeyi mi?

Sahi, bu nasıl bir rüşvettir?

Evet, “yazmamanın karşılığında maaşını almaya devam edersin” şeklindeki bir teklif, çok tuhaf da olsa, bir nev-i rüşvettir.

O kadar ki, Fehmi Bey biraz pazarlık yapsa, ne bileyim, “tamam yazmayayım ama maaşıma zam yapın” dese, kuvvetle muhtemel sonuç alacaktı.

Yazmayınca zam alan köşe yazarı olarak da hiç kuşkusuz tarihe geçmiş olacaktı.

Neyse ki, tarihe geçmeyi göze almamış.

Habertürk yayın yönetmeni, “Buradaki odanız kalsın, maaşınızı almaya devam edin ama yazmayın” deyince, Fehmi Bey, “Yazmayacaksam bu dediklerinize sahip olma durumunda olamam…” karşılığını vermiş.

Hakkını teslim edelim…

Aynı teklifi Aydın Doğan Ertuğrul Özkök'e yapsa hiç sanmam ki, “bu dediklerinize sahip olma durumunda olamam” desin. Anında tatillere akardı.

Fehmi Bey'in yazmamasının Habetürk'teki değerini, daha doğrusu, patronlarının Fehmi Bey'e yazdırmamakla neyi kazanmayı veya hangi badireyi atlatmayı umduklarını doğrusu çok merak ediyorum.

Cumhuriyet'teki söz konusu söyleşide diyor ki: “Kararını tebliğ eden genel yayın yönetmenine kızmıyorum. O konuşma esnasında ayrılık kararını olumlamadıkları niyetini kendilerince ortaya koydular...

Neyi ihsas ettiği besbelli…

Fehmi Bey'in yazıları, Bülent Arınç'ın ifadesiyle, “birilerini” rahatsız ediyormuş.

Habertürk'teki yazdıklarına bakıyoruz: Sakın erken genel seçime gitmeyin, kazanamazsınız, anketörler sizi kandırıyor, evdeki bulgurdan da olursunuz minvalinde şeyler. Bir de, Beştepe'yi boşaltın; Davutoğlu Beştepe'ye geçsin; haliyle Çankaya boşalmış olsun falan filan…

Sizin anlayacağınız, yazma ama maaşın aynen devam etsin teklifi bunları veya buna benzer şeyleri yazmaması içinmiş.

Ne diyelim, “nerden baksan ahmakça.”

Biz de o gruba bağlı bir kanalda (Habertürk TV) program yapıyorduk Fehmi Bey.

Kumpası gördük ve o ihsas ettiğin “birilerinin” hukukunu savunduğumuz için canlı yayını yıktık.

Bize “program yapmayın ama maaşınızı almaya devam edin” teklifini yapan olmadı.

Ya bizim bilmediğimiz bir kerametiniz var Fehmi Bey ya da o grubun sahipleri o saygısız teklifi kimlere yapamayacaklarını çok iyi biliyorlar?

Mezkur söyleşide, Davutoğlu'nun Pensilvanya ziyareti sadedinde, “Onu götüren kişiler kim?” sorusuna, Fehmi Bey, “Kimler götürdü ise bilemiyorum. Oraya el kol sallanarak gidilmiyor; birileri aracı oluyor. Ben de gideceğim zaman, aracılık yapması için Alaaddin Kaya'nın kapısını çaldım…” cevabını vermiş.

Lan?

Pensilvanya'daydım. Alaattin Kaya'yla herhangi bir hukukum yoktu, mecburen tek başıma gittim...” şeklinde vaktiyle şaka yapmıştım da, iş bu “Alaaddin Kaya” adlı şahsiyet bana “Hocaefendi'ye kimseyi götürmüş değilim....uzun yıllara varan dostluğum nedeniyle de zaman zaman ziyaret ederim.... / Fehmi Koru ile son gidişimiz ise sadece bir tevafuktur...” şeklinde mail döşenmişti.

Demek ki yalan söylemiş.

Zira, Fehmi Bey, “Alaaddin Kaya'nın kapısını çaldım” dediğine göre, tevafuk değil.

Bu arada şayet tashih değilse, Fehmi Bey de kankasının adını doğru bilmiyor.

Mahut mail vesilesiyle adının “Alaattin” veya “Alaaddin” değil “Alaeddin” olduğunu öğrenmiş adını doğru yazdığı için de hazrete teşekkür etmiştim.

Fehmi Bey'in de bana teşekkür borcu var; kankasının adı Alaaddin değil, Alaeddin olacak.

Yenişafak
21 Haziran 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;