Bir tiyatrocu abimiz, bir diziyi gözyaşları içinde izleyen annesini, "Bu bir senaryo anne, gerçek değil" diye uyarınca, annesi, "Bozmaaa!" diye haykırmış.
Bunlar da böyle. Tam konsantre haldeler, hiç "bozulmak" istemiyorlar.
Bir farkla ki, arkadaşımızın annesi "kurgunun" farkında; bunlar "kurguyu" hakikat sanıyor.
Bunlar dediğim, algı operatörleri tarafından zehirlenip ne verilse yiyecek kıvama getirilenler.
Yani, "siyasi şizofrenler."
Zehrin etken maddesi, nefret.
Nefretin doğal sonucu da yabancılaşmak, gettolaşmak, hülasa, algıya müsait hale gelmektir.
Artık başka bir evrende yaşıyorlar.
Algı evreni bu!..
Gerçek sandıklarınız yalandan ibaret deseniz de fayda etmez. Platon'un "mağaradakileri" gibi hakikatle irtibatları kesilmiş.
Tek gerçekleri gölgeler; ışıktan bahsedilmesine hiç tahammülleri yok. FazılSay'dan Erdal Beşikçioğlu'na kadar linç etmeleri bundan.
***
Uyuşturucu müptelaları gibi algıya alışmışlar. Hal bu olunca gelen geçen dayıyor bunlara algıyı.
Bir eleman geçenlerde, "Türkiye birkaç haftadır Mozart'la faşizm arasındaki ilişkiyi tartışıyor" yalanını atmakla kalmadı, "Fazıl Say besteleri geçmişte yasaklandı" dedi.
Hangi bestesi yasaklandı, utanmaz müfteri?
Hayır," eleman" dediğim Soner Yalçın değil.
Gezi desisesinde, "Annelerin kucağından çocuklarını alıyorlar. Çocukların çığlıklarına tanık oluyorum. Bir katliam hazırlığı bu!.." diyerek iç savaşçığırtkanlığı yapan o müptezel.
Yani, Taksim yalancısı.
***
YORUMLAR
1978 kez izlendi
2111 kez izlendi
985 kez izlendi
1302 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.