SİYASET

Salih Tuna : Erbakan’ın gördüğü mikrop

Tarih
15 Temmuz 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Salih Tuna

15 Temmuz 2015

Ömer Lütfi Mete merhum, bir televizyon programında, Mahir Kaynak'la tatlı tatlı sohbet ederken, “Keşke derin devlet olsaydı…" demişti.
O yıllarda hemen herkes kıyasıya “derin devlet var mı, yok mu" habire tartışıyordu.
Hatta, aklımda kaldığı kadarıyla, Nihat Genç de, “derin devlet" kavramlaştırması bana ait, diyordu.
E tabii “derin devlet" iyidir, lüzumludur diyen yoktu; herkes yerin dibine batırıyordu.
Zira 12 Eylül öncesinin Maraş olaylarından Madımak katliamına kadar ne kadar melanet varsa yegâne sorumlusu gösteriliyordu.
Peki Ömer Lütfi Mete herkesten farklı olarak neden “keşke derin devlet olsaydı" diyordu?
“Deli Yürek" veya “Kurtlar Vadisi"nin senaristini yıllar öncesinden tanıyordum. Her şeyden evvel meslektaştık. Öyle fevri çıkışların, ilginç lakırdıların peşinde değildi; oturaklı, esaslı adamdı.
Rahmetlinin “derin devletten" kastettiği “eski gladyo" değildi. Tam aksine, eski veya yeni gladyoya (paralel örgüt) karşı mücadele etmesi gereken (tabiri caizse) “çekirdek devletti."
Bir defasında da, “Bu ülkede yabancı ajanların elinde kelepçe görmeden rahat etmem" demişti.
Eski ve yeni gladyoyu yabancı ajanların yönlendirdiği (taşeron kullandıkları) muamma değildi.
Ömer Lütfi Mete'nin neyi kastettiğini biliyordum ama yine de “derin devlet" ihtiyacından bahsetmesi karşısında irkilmiştim.
Devlet fikri bizden çook uzaktı, kaldı ki “derin devlet" aman Allah korusun!
Cemil Meriç'in, Batılı fikirler arasında İslam'a en yakın fikrin anarşizm olduğu tespitine ilk gençlik yıllarımdan aşinaydım.
Dahası, “derin devletin" yokluğuna bir Müslüman nasıl hayıflanır, diye taaccüp etmiştim.
Müslüman dediğin devrimci olurdu.
Gelgelelim, merhumun, “keşke derin devlet olsaydı" hayıflanması o yıldan beri aklımın bir köşeciğine takılı kaldı.
Genelkurmay eski Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, 28 Şubat soruşturmasında mahkemede şöyle demişti: “Bu dava merhum Erbakan hayatta olduğu süre içinde neden açılmadı…"
Ne yalan söyleyeyim, bu sözün künhüne çok sonra vardım.
Şayet Ömer Lütfi Mete'nin keşke olsaydı dediği “devlet" gerçekten olsaydı, Washington'da yedinci katta alınan karara 28 Şubatçıların memur yazılmasına ne yapar eder engel olurdu.
Çünkü kendi halkının dinine savaş açan her ordunun, halkıyla arasında onulmaz yaralar açacağını bilirdi.
“Paralel örgüt" orduyla halk arasında açılan bu yaralardan yürüdü, bu yaraları araçsallaştırdı. Nihayetinde 17 Aralık'ta darbe yapmaya kalkıştı.
Zaten bu yaraları iyileştirmek bahanesiyle de Ergenekon soruşturmasını başlatmıştı.
Merhum Erbakan, bu yaralarda üreyecek mikropları vaktinde öngörmüş, öyle de tavır almıştı. Org. Karadayı işte bunun farkındaydı.
Ömer Lütfi Mete'nin bahsettiği devlet olsaydı MİT TIR'larına operasyon yapılmasına engel olurdu. Türkiye'yi teröre yardım eden ülkeymiş gibi dünyaya gammazlayanlara da asla müsaade etmezdi.
Vesayet medyası, İstanbul'da gündüz gözüyle Adliye Sarayı'na girip devletin namusu mesabesindeki Cumhuriyet Savcısını katledenlerin adeta PR'ını yapmaya cesaret bile edemezdi.
Hepsinin ötesinde, milli çözüm sürecini “üçüncü tarafın" sabote etmesine izin vermezdi.
Tamam, karşımızda “patron devlet" var, biliyoruz. Ama bu mesele bu topraklarda yaşayan herkesin meselesidir.
Türkiye'nin birliği bütünlüğü yani Türkiye'nin Türkiye'den yönetilmesi sadece bir liderin veya bir partinin sırtına yüklenemez.

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;