POLEMİK

Salih Tuna : AKP’nin satın alamadığı şu kahraman yazarlara bakın

Tarih
24 Mayıs 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Salih Tuna

Nobel ödüllü bilim adamımız Aziz Sancar, ABD'ye nazaran Türkiye'de hem hızlı hem daha ucuza tedavi olunduğunu söyledi.

Neden böyle yaptı, derdi maksadı nedir?

Nobel ödülünü aldı ama Erdoğan ve AKP'nin yaptığı her şeye karşı çıkacak kadar bilimden nasibini alamadı mı yoksa?

Bu kafayla maazallah yolu Marmaray'a düşse, ulaşım konusunda da Türkiye'ye methiyeler düzer.

Bu nasıl bilim adamı böyle?

AKP buna ihale falan verdi desek, adamın parayla pulla alakası yok. Nobel'den aldığı 325 bin dolarlık para ödülünü bile Caroline Türk Evi'ne bağışladı.

Mevki makam, ne bileyim, AK Parti milletvekilliği bakanlık falan filan desek, adamın Türkiye'ye gelmeye hiç niyeti yok.

Peki, boşuna mı AK Parti hükümetlerinin gerçekleştirdiği sağlık sitemini yere göğe sığdıramıyor, hiçbir çıkarı yok mu bundan?

Elbette yok.

Lakin “bozguncular” yıllar yılı öyle bir algı yerleştirdiler ki, menfaatin yoksa veya AK Parti tarafından satın alınmadıysan, Aziz Sancar gibi konuşmanın imkan ve ihtimali yoktur.

Hatta “muhalif” geçinen herhangi bir yazar evladı, Türkiye'nin geliştiğine dair (sehven de olsa) bir laf etsin anında aforoz edilir.

Dolayısyla, “muhalif şebeklerin” görevleri bellidir, bunun dışına asla çıkamazlar.

Gezici'lerin önde gidenlerinden Cem Boyner'in “Güneydoğu'dan toprak satalım, borçlarımızı ödeyelim” dediği Türkiye'yi IMF'ye borç verecek düzeye getiren Sayın Erdoğan'ın hakkında olumlu tek bir cümle kurma özgürlükleri yoktur.

Hadi kursunlar da görelim; öyle bir mobbing yerler ki felekleri şaşar.

Bozguncuların” arasında muteber sayılmaları için matine – suare çemkirmeleri lazım Erdoğan'a.

Bakınız, dönemin başbakanı Erdoğan'a Eset hakaret etmişti de, Yılmaz Özdil (milli duyguları galeyana gelmiş olacak ki) “Hacivatlar benim ülkemin başbakanına hakaret edemez” diye isyan etmişti.

Evet isyan etmişti ama algı operatörlerinin kundağında büyüyen okurları, “AKP'den ihale mi aldın, makarnaya kömüre mi satıldın…” diyerek adamı çarmıha gereceklerdi nerdeyse. Daha sonra Erdoğan'a hakaret etti de yakasını zor kurtardı.

Örnek çok hangi birini vereyim.

Vatan Partisi Genel Başkanı Perinçek'in baştan beri “paralel örgüte” ve PKK'ya karşı olduğunu bilmeyen yoktur. Mehmetçiğin arkasındaki toplumsal desteği bölmek isteyen bozguncuların “saray savaşı” şeklinde yerleştirmeye çalıştıkları algıya karşı “hayır, bu saray savaşı değil, vatan savaşıdır” dediği için AKP'li ilan edildi.

O da naçar, “AKP'yı yıkacağız, Erdoğan'ı devireceğiz, yerin dibine geçireceğiz, hesap soracağız” yollu fasıl geçmeden hiçbir açıklama yapmamaya başladı.

Bir de Erdoğan ve AK Parti'ye direnen “kahramanlar” var.

Direnmesinin “bedeli” olarak Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmenliği koltuğuna oturtulan Can Dündar mesela.

Geçen gün Almanya'nın çok satan gazetelerinden birine (Bild) verdiği mülakatta, “Merkel'den bizimle de buluşmasını rica ediyorum. Her gelişinde Cumhurbaşkanı ya da Başbakan ile bir araya geliyor (…) Biz Türkiye'de Avrupa değerleri, demokrasi, insan hakları, özgürlük ve seküler (laik) kesimi oluşturmaktayız…” dedi.

Ne kadar kompakt değil mi?

Türkiye'yi terörü destekleyen ülkeymiş gibi gösterme gayretinden, mahkeme koridorlarında İngiltere Başkonsolosu'yla özçekim şarlatanlığına kadar neyi niçin yaptığını, başka bir ifadeyle, neyin ve kimlerin temsilcisi (nüfuz ajanı mı demeliydik) olduğunu mahut söyleşiyle gayet net bir biçimde ortaya koyuyor.

O değil de…

Emperyalistlerin gönüllü acentası bu tip adamlar Anıtkabir yolunu tutup, “Savaş vakti yaklaştı, al silahı vur beline emperyalizme karşı” şamatası yapıyor ya ben ona yanıyorum. Neyse.

Bir de paraya pula minnet etmeyen öyle “kahramanlar” var ki, analar ne yiğitler doğuruyor desek yeridir.

Bunlardan biri Ali Bulaç'tır. Bundan yaklaşık bir yıl önce, Zaman gazetesinden ayrılması karşılığında ordan aldığının üç mislinin kendisine teklif edildiğini ama kabul etmediğini ballandıra ballandıra anlatmıştı. (Söz konusu edilen teklifin AK Parti'yle uzaktan yakından alakası yoktu demekle yetinelim. Eski günlerin hatırına fazlasını söylemeyelim. )

Bu tarz tezvirlerin işe yaradığını düşünmüş olacak ki geçen gün Mümtaz'er Türköne adlı muhterem de, Sabah gazetesinde yazması için kendisine teklif götürüldüğünü ama böylesi bir teklifi yüce şahsına saygısızlık addederek reddettiğini söyledi.

Külliyen yalan.

Tam aksine, 17 Aralıktan birkaç hafta sonra Sabah'ta yazmak için haber gönderen bizzat kendisiydi.

Necip Fazıl üstadımız “sahte kahramanlar” derdi, bunları görseydi sadece “sahtekarlar” derdi.

Son zamanlarda böyle türler türedi.

Adam bidayetinden beri boşta geziyor, “Tayyip beni işten çıkardı” diyerek Cihangir'de hava basıyor.

İmkan olacak, bu tip “sahtekarları” önce işe alıp sonra da atacaksın birader.

Yenişafak
24 Mayıs 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;