GÜNCEL

Aydın Ünal : Bahtınur, Tuğba, Cennet…

Tarih
01 Aralık 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Aydın Ünal
Halep'te sessizce ölen mazlum çocuklara bir ağıt yazmaktı bugün niyetim... Halep'in kardeşi Adana'da 11 çocuğun ve 1 yurt görevlisinin vefat haberi düşüverdi orta yere; yüreğimize, her gün karabasanlar çöken ruhumuza, acılardan yorulmuş vicdanımıza bir mızrak gibi saplanıverdi haber.


Halep'te çocuklar ölürken, kanlarına ve etlerine üşüşmek için fırsat kollayan, “Halep'te teröristler temizleniyor” diyecek kadar kalbi taşlaşmış, vicdanı körelmiş, insanlığını yitirmiş akbabalar uçtular, geldiler, Adana'daki yavrucakların cansız bedenlerinin üzerine kondular. Daha vefat edenlerin sayısı dahi belli olmadan, “neci” olduklarını yazdılar. Daha yangının alevleri sönmeden, acıdan rant devşirme, mazlum, masum, tertemiz çocuk bedenlerinden çıkar sağlama gayretine girdiler.

Artık çocuklarımıza ağıt dahi yakamıyoruz; bir kenara çekilip, sessizce göz yaşı dökmemize bile fırsat tanımıyorlar artık.

Ne ölmüş çocuklar arasında dahi ayrım yapan, Halep'te öldürülenlere “terörist”, Adana'da öldürülenlere “rant” olarak bakan ruhsuz alçakları umursayacak; ne de cemaatini korumak için vicdanına çelikten kalkanlar eritenleri dikkate alacağım.

Ne yüzbinlerce masum çocuğun Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta, Myanmar'da, Bangladeş'te, Somali'de ölümüne mermer vicdanlı kesilip, Adana'da ölen çocukları iyi bir “reklam” malzemesi olarak değerlendiren duyarlılık maskesi takmış klavye kahramanlarına karşı savunma yapacağım; ne de, işi ticarete dökmüş, bitmek tükenmek bilmeyen iştihasıyla, hırsıyla derneğini, vakfını, örgütünü, teşkilatını, meşrebini koruyan, bunu da kimi zaman “hizmet”, kimi zaman “cihat” kılıfında pazarlayanların tarafında duracağım.

Herkes, bir “özel isim” bulup suçu ve sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor. Bir topluluğu, partiyi, cemaati, örgütü, ideolojiyi itham ederek herkes kenara çekiliyor. Hiç kimse soruları kendisine sormuyor, aynaya bakmıyor.

Kim masum ki? Kim, hanginiz, hangimiz masumuz?

Cumhuriyet elitleri, yeni bir toplum yaratmak için eskiye dair ne varsa zorbaca, zalimce üzerine çöktüler. Hapsedilmeyi, işkenceyi, hatta ölümü göze alan nice isimsiz kahraman, mağaralarda, kümeslerde, jandarma korkusu altında çocuklara Kur'an öğretme, ilmihal öğretme mücadelesi verdiler. Elif Ba'ların, İlmihallerin, duvarda hatların, hatta Hazreti Ali Cenkleri'nin Bakanlar Kurulu kararlarıyla yasaklandığı bir zulüm ortamında Kur'an ve iman sevdalıları canlarını ve mallarını ortaya koydular. “Batılılaşma”, “Modernleşme”, “Laiklik” adı altında her türlü farklıya, yerliye ve kutsala hayatı dar eden zulüm düzenine karşı gönül insanları yıkılmadan ayakta durdular.

“Yemeyip yediren, giymeyip giydiren”, tek gayesi imanlı nesil, vatansever, yerli nesil yetiştirmek olan o isimsiz kahramanların izinden yürüyen kimileri ise, meseleyi bir rant ve güç meselesi olarak görüp zulmün karanlığını çıkara tahvil etmeye başladılar.

Zulüm karanlığı ve bataklığı, Fetullahçılar gibi mürted, katil, hırsız, ajan nesiller üretti. Onlarınki kadar olmasa da, diğer bazıları tarafından iş ticarete döküldü, karmaşık ilişkiler kuruldu, para ve güç hırsı gözleri, kalpleri kararttı. Mücahitlik müteahhitliğe evrilirken, “cihat” ve “ihale” kavramları yan yana geçmeye başladı; “iman” borsaya düşüp “endeks” grafiklerine çizildi; “dava” pazara, “ilim” sektöre, “talebe” tüketiciye, “sadaka ve zekat” finansmana, “hayırsever” pastaya, “cemaatler” firmaya, “şeyhler” CEO'ya, “hizmet” ticarete dönüştü.

Yoksulların umudunu, o sarsılmaz imanlarını, o tertemiz çocuklarını aldılar; darbeci gavur asker yaptılar, Haçlılara lejyoner yaptılar, sormayan, sorgulamayan robotlara, teröristlere, Haşhaşiler'e dönüştürdüler. O umudu, o imanı, o çocukları ihalelerde, acımasız rekabette, tükenmeyen rant kavgasında, rezidans temellerinde, gökdelen kolonlarında, güç mücadelelerinde erittiler, tükettiler. Çocukların kanıyla yükselen rant, çocuklara yaşam alanı bırakmadı.

Elbette iyiler ve iyilik tükenmedi. Elbette halis niyet, vefa, fedakarlık bitmedi. İmam-Hatipler, milletin ve ümmetin umudu olarak bataklığı kurutuyor ve zulmeti aydınlığa çeviriyor; iyilik hareketleri yoksulların umudunu çoğaltıyor; çok güzel, çok samimi işler yapılıyor.

Ancak, kimse kusura bakmasın: Merdiven altı, gecekondu, özensiz, dikkatsiz yapılara artık göz yumulamaz. Çocukların hayatlarının kararmasına, soğuk ve duygusuz yurt odalarında yanarak ölmelerine, “gök ekinlerin biçilmesine” hiçbir şekilde sessiz kalınamaz.

Geçmişte, zorba devletin ürettiği yapılar, milletine şefkatli bir devlet düzeninde böyle, bu şekilde varlığını sürdüremez.

Ah be Bahtınur! Kim bilir, belki de o gece, kim bilir kaçıncı gecedir, o soğuk yurt odasında için için ağlıyordu; kim bilir, yoksulluk ve çaresizlikle kızını yurda gönderen anne de evinde sessiz sessiz gözyaşı döküyordu...

Bahtınur, Tuğba, Cennet ve diğerleri... Şairin dediği gibi, “Bir teneffüs daha yaşasalardı, tabiattan tahtaya kalkacaklardı; ama devlet dersinde öldürüldüler.”

Bırakalım birbirimize çemkirmeyi; aynaya bakalım. Hiçbirimiz masum değiliz ve çocuklar ölüyor.

Yenişafak
1 Aralık 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;