SİYASET

Sibel Eraslan : Şu “Allah’ın Belası Orta Doğu’’ olmasaydı...

Tarih
24 Ağustos 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Sibel Eraslan

Yeryüzü aslında çok büyük. Bunu uzun yolculuklarda çok daha iyi fark edebiliyor insan. Otobüs penceresinden hızla kayarak geçen yüzlerce köy, kasaba veya uçakta bitirdiğiniz tüm filmler ve kitaplardan sonra bile bir türlü bitip tükenmek bilmeyen ihtiyar okyanus, dünyanın gerçek sahibi gibi duran geniş omuzlu dağ sıraları, hüzünlü uzun nehirler, birer cam parçası gibi ortaya saçılmış binlerce ada, derinliğinde unutulmuş ormanlar, esrarengiz çöller, kırçıl buzullar, yukarıdan veya ötesinden hızla giderken baktığınızda, evet insansız ve sanki biteviye kadersiz, kıpırtısız, öylece Allah’a bakan ve yekpare kedersizmiş gibi duran... Koskoca bir yeryüzü...

Ses ve kıpırtı, nereden çıktı ilk... Kader ne zaman başladı ‘’ağlarını örmeye’’? Kedere batması zamanın, kimin suçu... Yeryüzü ne vakitten beri dar gelmeye, küçük gelmeye, yetmemeye başladı insana?

***

‘’Mülksüzler’’ adlı kitabındaki distopyayı kurarken LeQuin, bahsettiğimiz bu ‘’yetip/yetmeme’’ hadisesini, büyük kayıplı dünya savaşlarından sonra, insanlığın iki farklı dünyaya ayrılarak çözümlediği bir gelecek zaman teması üzerinden tasarlar... Mülk, güç, zevk, bilim, sanat mevzularında kudreti elinde tutanlar Dünya’da kalmışlardır. Diğerlerini, ötekilerin hepsini, yani dünyada fazlalık olarak gördükleri diğer varlıkları ise başka bir gezegene yollamışlardır, daha verimsiz, daha karanlık, yaşam koşullarının daha güç olduğu bir başka Dünya’ya... Böylece hem göz zevkleri bozulmayacak, hem de ne kadar adaletsiz olursa olsun paylaşma yükümlülükleri kalkacak, dünya epey bir genişleyecek, tembellere, çirkinlere, aptallara, güçsüzlere, acayiplere yer kalmayacaktır... Normallerin, kusursuzların, medenilerin, mükemmellerin dünyasıdır artık Dünya. Dünya, ‘’Allahın belası’’ ötekilerden, nice asırlarca süren ağır savaşlardan sonra, bir güzel arınmıştır...

***

1884 yılına kadar, Dünyayı birer mandalina dilimi gibi çevrelediği varsayılan meridyenlerin ilkinin, Kudüs’ten geçtiği düşünülürdü. Ve Dünyanın doğusu ile batısı, kuzeyi ile güneyi de şimdikinden farklıydı. Bugün Orta Doğu diye adlandırılan coğrafya, büyük ve mukaddes Kudüs’ün mücavir sahasıydı, yani Arzın merkeziydi 1884’e kadar. Hazar Gölünün alt kısmından başlayıp, uzun Mezopotamya vadisini de içine alarak Filistin ve Sina üzerinden Mısır’a varan ‘’Bereketli Hilal’’, yukarıda sorduğumuz ‘’kader ne zaman başladı’’ şeklindeki sualin en eski cevaplarındandı... 

Bilebildiğimiz ilk ses ve kıpırtısı insanlığın, işte bugün ‘’Allahın belası Orta Doğu’’ dediğimiz o coğrafyadan fışkırdı. Yeryüzünde dönen ilk tekerlek, ilk mızrak, ilk kılıç, ilk şarkı, ilk harfler, ilk şiir, ilk heykel, ilk anıt mezar, ilk eczane, ilk göz ameliyatı, ilk kanun... Burada yapıldı. Peygamberler ve Kitapları, Krallar ve tebaları, Azizlerle Günahkarlar, Kumandanlarla Köleler, Bilginlerle Büyücüler, Cömertlerle Cimriler, Cengaverlerle Zalimler... Dünyanın bütün hikayeleri... ‘’Orta Doğu’’da kuruldu. Varoluşun ilk dakikası, çıkrığını burada çevirmeye başladı. Dünyanın annesi gibidir Orta Doğu, hatta eşey aramayan doğurganlığına nispet, Meryem Anası gibidir de diyebiliriz onun için.Avrupa veya Yunan henüz yokken de vardı ‘’Orta Doğu’’, Amerika’yı ise saymak bile abesten, zira bir aksırık kadar yakındır,toydur insanlık macerası dendiğinde... Orta Doğu, yani Kudüs, yani Mekke, yani Medine... Tarihin, Kaderin ve Kederin, en başından beri vardı...  

***

Amerika’dan Avrupa’dan kalkan savaş gemileri, tonlarca ölümcül bombayı kanatlarında taşıyan katil jet sürüleri, vee onların sömürge valileri, Orta Doğu’yu cehenneme çeviriyor bugün. Milyonlarca çocuk ölüsü, milyonlarca kadın cesedi, her yaştan ölü erkek, ‘’Medeni Dünya’’nın, soğuk ölüm istatistiklerinde yer bulabiliyor ancak. Daha dün, Halep’te enkaz altından çıkartılan dört yaşındaki Ümran, kanayan başını tuttuğu o küçücük elini sürecek bir yer bulamadı şu koskoca dünyada...

Ne kadar fena bir görüntüydü değil mi, göz zevkinizi bozan? Las Vegas’tan, Hollywood’dan, Londra’dan, Paris’ten, Nişantaş’ından baktığınızda, ‘’yeryüzünün yükü ve fazlalığı’’ olarak gördüğünüz bu ‘’fenalık’’tan nasıl kurtulacaksınız? İmha ederek mi? Başka bir gezegene yollayarak mı? Dünyanız ne zaman genişleyecek, ne zaman rahata ereceksiniz?

Star
24 Ağustos 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;