GÜNCEL

Nihal Bengisu Karaca : Parlamenter sistem kötü mü?

Tarih
03 Şubat 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Nihal Bengisu Karaca

3 Şubat 2015

Partilerin seçim stratejileri az çok belli oldu.

AK Parti, Erdoğan’ın “teşekkür mitingleri” ile desteklenmiş seçim kampanyasında başkanlık sisteminin neden gerekli olduğunu anlatacak. Teknik ayrıntılara girmeden parlamenter sistemdeki yetersizlikleri anlatmak için AK Parti deneyiminin geçirdiği evrelerin ele alındığını göreceğiz. Bir hükümet ömrünün ortalama 18 ay olduğu, kargaşa dönemlerinde 6 aya kadar inebildiği, darbe teşebbüslerini atlatmak için harcanan enerjiyle neler yapılabileceğini anlatmak, gerek Davutoğlu gerekse Erdoğan için zor olmasa gerek. Çözüm sürecini takiben gerçekleşen olaylar; Reyhanlı’da yaşanan patlama, Gezi Parkı ile başlayan olayların bir isyana dönüşmesi, uluslararası basında yayınlanan Türkiye karşıtı yayınlar, 17-25 Aralık darbe girişimi, Irak’taki Türk vatandaşlarının ve konsolosluk çalışanlarının IŞİD tarafından rehin alınması, MİT üzerinden yaratılan global mugalata, Kobani’nin IŞİD tarafından kuşatılması üzerinden sahnelenen 6-7 Ekim olayları, bu karmaşayı ekonomik manipülasyonlar için bir fırsat olarak gören global finans kuruluşları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün bu şartları kodlamak için seçtiği “Milli Mücadele” kavramı önem arz ediyor. Bütün bunların, başkanlık sistemini, dolayısıyla güçlü liderlik gereksinimini doğrulayan tecrübeler olarak ele alındığı bir söylemin kullanılacağını tahmin etmek güç değil. Çünkü hakikat de aşağı yukarı böyle.

Her şeye rağmen bu hakikatin temkinli ve tedbirli Türkiye toplumunun “Biz Erdoğan’ı seçtik, onun liderliğini önemsiyoruz ama radikal değişikliğe ne gerek var? Parlamenter sistem kötü mü?” endişesine toslama riski var.

Anahtar soru bu: Ne gerek var? Parlamenter sistem kötü mü?

Genelde unutulan, yeterince söylenmeyen cevap ise şu: Parlamenter sistem yaşanmadı ki kötü olsun.

Türkiye tam manasıyla bir parlamenter sistem değil. Hiç olmadı.

Türkiye’yi hiçbir zaman gerçek anlamıyla “parlamento” yönetmedi. Parti kapatmanın musluğu kapatmak kadar kolay olduğu, Meclis’in kaderinin yüksek yargının iki dudağı arasında bulunduğu, darbe anayasasının hükümferma olduğu bir düzen parlamenter sistem değildi. Anayasasında hâlâ milletin egemenliğini Meclis ve “yetkili organlar” eliyle kullandığı yazılan bir ülkede parlamenter sistem demokrasinin değil, hegemonya kimdeyse onun emrindedir.

Bu doğrultuda ülke Meclis’ten çok “yetkili organlar” eliyle yönetildi yıllarca: TSK, DGM, YÖK, yüksek yargı kurumları; sivil ve askeri bürokrasi, Meclis kararlarını kimi zaman yok sayarak kimi zaman karar vermesini bile beklemeden yönetti, devreye girdi, durumdan vazife çıkardı, bazen de bizzat darbe yaptı.

Son on iki yıl içinde yaşananlar parlamentoyu by-pass etme, geçersiz kılma çabalarıyla Erdoğan liderliğinde gösterilen direncin hikâyesidir.

Bugün emniyetten, yargıya devletin hemen her kurumunda örgütlendiği malum hale gelen ve “paralel yapı” olarak tanımlanan sorun bile, Türkiye’yi parlamentonun yönetmediği gerçeğinin sağlamasıdır.

Paralel yapının müntesipleri bu ülkeyi, bu ülkenin asıl evlatlarının yönetmesi gerektiği, bunun için de “devlet” içinde kadrolaşmak gerektiği şiarı üzerinden motive edilmişti. Parlamentoyu tamamen seyirlik bir işleve dönüştürenlere karşı mücadele etmek yerine, onların silahıyla silahlandılar ve günün sonunda parlamentoyu tamamen by-pass edecek bir girişime imza attılar. Güvendikleri şey, devleti ele geçirdikten sonra parlamentonun o kadar da mühim olmadığı yolundaki zihinsel alışkanlıktı. Parlamentonun dışında, dışarıda gerçek bir milletin olduğunu ve tepedeki adamın her sorunu o milletle beraber çözdüğü gerçeğini unuttular.

Millet yeniden Erdoğan dedi ve seçimlerine sahip çıktı. Darbe anayasasının, parlamenter sistem gibi görünen ama öyle olmayan, bağımsız ve tarafsız görünen ama hiçbir zaman öyle olmayan hasarlı bir zemin üzerinde duran sistem, bu kez de 17/25 darbesini savuşturmak için yapılan hamlelerle sarsıldı. Şimdi hem yaşlı, hem yanlış hem delik deşik.

Kötü olan, zamanla tanınmaz hale gelmiş bir sistemi onarma adı altında makyaj yapıp yeniden satmak mı, yeni bir sayfa açmak mı?

Bence ikincisi.

Sistemin adı önemli değil, önemli olan aslında yeni bir Anayasa yapabilmek ve ihtiyaçları karşılayacak bir sistem inşa edebilmek.

Yeni Anayasa devlet hafızasının sıfırlanmadığı bir beyaz sayfa demek.

Umarım hiç değilse bu konuda bir mutabakat vardır.

Habertürk

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;