GÜNCEL

Melih Altınok : Polis devletine hayır, etkin kamu güvenliğine evet

Tarih
16 Ekim 2014
İzlenme
Kişi
Yazar
Melih Altınok
16 Ekim 2014....
Eylül ayının sonunda Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yaptığım bir röportajda şunları söylemişti:
“Kimileri kamu düzeni ile Çözüm Süreci arasında ters orantı kuruyor. Çözüm Süreci’nin sanki kamu düzenini ihlal eden bazı uygulamalara sessiz kalmayı gerektirdiği gibi yanlış bir kanaat var. Yani birileri yol kesecek, baraj yapan araçları yakacak hâlâ bölgedeki çocuklarını dağa götürecek. Bunlar da Çözüm Süreci dolayısıyla sessizlikle karşılanacak. Bu olmaz. Açıkçası bunun bir limiti var. Buna izin veremeyiz.”
Davutoğlu’nun bu açıklamasını takip eden günlerde Kobani protestoları başladı. Ve ne yazık ki tablo acıydı. Sokağa çıkanlar 30’u aşkın insanı öldürdü, yüzlerce okulu, müzeyi, aracı kundakladı, iş yerlerini yağmaladı. Bu vandallık sonucu öğrencilerin eğitim emekçilerin ve esnafın da çalışma hakkı engellendi…
Bu gelişmeler üzerine, hafta başında toplanan Bakanlar Kurulu’nda yeni güvenlik paradigması masaya yatırıldı. Yapılan açıklamalara göre hükümet “Almanya modeli” üzerinde çalışıyor.

Almanya modeli nedir?

Almanya’da kamu güvenliğini etkin şekilde sağlamak için polise tanınan yetkilerin ağırlığını önleyici tedbirler oluşturuyor. Örneğin polis terörle mücadele kapsamında ‘önleyici’ soruşturmalar yapabiliyor. Olağanüstü durumlarda ve aciliyet söz konusuysa hakimin izni alınmak şartıyla kişisel bilgisayarlara giriş yapılabiliyor. Yine acil durumlarda Federal Emniyet Teşkilatı Başkanı hakimin izni olmaksızın müdahale etme yetkisine de sahip. Polis, kimi durumlarda ev sahibinin iznini almadan arama yapabiliyor. Güvenlik güçleri, kamu güvenliğini tehdit söz konusuysa, hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunan kişinin özgürlüğünü, hakim kararı öncesi geçici olarak kısıtlayabiliyor.

Geçmişin deneyimleri şüpheleri besliyor

Türkiye halkının kolektif hafızası, 90’lardaki çatışma ortamının oluşturduğu insan hakları ihlalleriyle dolup taşıyor. Yargısız infazlar, işkence, keyfi gözaltılar o yıllarda vaka-i adiyedendi. Dolayısıyla halkın kahir ekseriyeti kamu güvenliğinin etkin şekilde sağlanmasını talep etse de, “polis devletine dönüş kaygısı” çok da yersiz değil. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç kaygıları ifade eden eleştirilerle ilgili şunları söylüyor:
“Biz birçok düzenleme yaptık, niçin güvenlik güçlerimizin daha güçlü olması için bir iç güvenlik yasası veya reformu yapmayalım? Hukuk dışında bir uygulamaya, hele hele 90’lara Türkiye’yi geri döndürmek istiyorsunuz sözlerine gerek yok. Son yaşanan olaylar başarılı olsaydı bırakın 90’ları daha eskilere Türkiye dönerdi. TCK 2005 yılında tamamen yenilendi. Çözüm sürecinde bugün çok iyi noktada olsaydık, sonuçlanmış olsaydı TMK’ya güle güle diyecektik ama bu olaylar gösterdi ki hayır o noktada değiliz.”

Kamu güvenliği algısı

Hükümetin, iki yıldır yürüttüğü Çözüm Süreci’ndeki performansı, sıfır tolerans sözünü tam olarak yerine getiremese de sistematik işkenceyi engellemiş olması ve toplumsal olaylara müdahalede Avrupa ortalamasını yakalaması kaygıları kısmen gideriyor. Ancak polisin yetkilerini artıran her düzenlemede, siyasal iradenin iyi niyetinden azade güvenlik bürokrasisinin “güç fetişizmi alışkanlığı” çok iyi hesaplanmalı. Emniyet görevlilerine tanınan yetkiler, çok ama çok sıkı bir denetim mekanizmasıyla dengelenmeli. Bu tartışmanın kara noktasını oluşturan “keyfiyet” mevzuu küçümsenmemeli. Ve hepsinden önemlisi uygulayıcıların, halk anlamına gelen “kamu” kavramını 90’lardaki gibi kendilerine yontup “devlet” olarak yorumlamaları “yasalarla” engellenmeli. Bu da ancak işkenceye verilecek cezaların suçlulara rücu edilmesi ve soruşturma yetkisinde tek söz sahibinin mülki amirler yerine yargı mercileri olmasıyla sağlanabilir.

Kim güvenliğinin sağlanmasına itiraz edebilir ki!

Tabii ki bu çarpık kamu algısı yalnızca resmî yetkililerin mustarip olduğu bir sorun değil. Ahali de “kamu güvenliği” deyince “devlet güvenliğini” anlıyor. Oysa kurumsallaşmış batı demokrasilerinde kamu güvenliği öncelikle halkın talep ettiği bir kavramdır. Zaten çağdaş demokratik anayasalarda da bu kavram, devletin halk için üstlenmesi gereken bir “sorumluluk” olarak tanımlanır.
Tıpkı Avrupa demokrasilerinde ve ABD'de olduğu gibi, kamuya karşı işlenmiş suçların cezası ağırlaştırılmalı, halkın canına ve malına kastetmek resmî-sivil herkes için bedeli ciddi şekilde ödenecek bir fiile dönüştürülmelidir.
Kim, kendisinin, ailesinin, çocuğunun, malının, yatırımının, psikolojisinin öngörülebilir yasal bir çerçevede etkin şekilde korunmasını istemez ki. Haklısınız, başkalarının canına kastedenler ve sokaktaki vandallıklarıyla milliyetçi kamuoyunu “nerede bu polis” dedirtmeye çalışan barış-çözüm sabotajcıları hariç.

Türkiye

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;