GÜNCEL

Hilal Kaplan : Yüce Divan’mış

Tarih
05 Ocak 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Hilal Kaplan

5 Ocak 2015

17-25 Aralık’ta, Gezi sürecindeki kalabalıkların yapamadığı işi bitirmek, kolluk kuvvetleriyle Başbakan Erdoğan'ın kapısına dayanmak ve onu ‘dönemin Başbakanı’ haline getirmek istediler. Bunun yanısıra, bir Gülenci gazetecinin o günlerde yazdığı gibi Ak Parti’ye yakın tüm cemaatlar, sivil toplum kuruluşları ve medya da bitirilecekti. Başarılı olan her darbe sonrasında olduğu gibi ülke bir açık cezaevine dönüştürülecekti. 14 Aralık’ta tutuklanan gazeteci olmamasına rağmen basın özgürlüğü diye çığıran gazeteciler de şimdilerde hapse atılmamızın ne kadar doğru olduğunu ballandıra ballandıra anlatacaklardı.

Bu işin siyasî boyutu ve toplumun zekâsını küçümsemeyen herkes 17-25 Aralık’ın bir darbe girişimi olduğunu görüyor. Bu yüzden ‘temiz toplum’ diye çıktıklarını iddia ettikleri yolda ellerinde ne kadar çamur varsa fırlattılar. Türkiye’yi terör listesine sokmaktan, MİT mensuplarını jandarmaya tartaklatmaya, İHH şubesini El Kaide üssü ilan etmekten Dışişleri Bakanı ve MİT Müsteşarı’nın da olduğu mahrem bir konuşmayı ifşa etmeye kadar her şeyi denediler.

Şimdi de hiçbir şey olmamış gibi, 17 Aralık dosyasının bir kısmını oluşturan bakanlara dair suçlamaların Yüce Divan’a taşınması gerektiği söyleniyor. Yüce Divan ne? Bir kısmı Kemalist, diğer kısmı Gülenist vesayet döneminde atanmış hakimlerden oluşan, twitter ve HSYK Kanunu’ndaki jet hızı kararlarından hatırlayacağınız Anayasa Mahkemesi’nden başkası değil. Ha bir de tabii, geçtiğimiz sene “gücün ve şartların etkisiyle gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız” diyerek Başbakan Erdoğan’a cübbesinden aldığı güçle siyasî ayar vermeye kalkan mahkeme başkanını unutmayalım. Gerçekten çok yüce, tam bağımsız ve çok tarafsız bir divan bu...

Bu meselenin siyasî boyutu. Bir de hukukî açıdan bakalım. Yüce Divan’a, yani Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi istenen bakanları da içeren dosya hukukî açıdan incelendi. Savcı Ekrem Aydıner, şu gerekçeyle kovuşturmaya gerek olmadığı kararı verdi:  “Bu soruşturmaya esas teşkil eden deliller yasadışı yöntemlerle, yasaların zorlanması ve etrafından dolanılması yoluyla elde edilmiştir; mahkemede kullanılamaz.” Yani savcı, hukuktaki en bilinen kurallardan birisi olan usûlün esastan önce gelmesine, mukaddem oluşuna vurgu yapmıştı. Bu gerekçeye karşı çıkabilen, her şeyin hukuk sınırları içerisinde yapıldığını iddia edebilen var mı?

Türkiye dışındaki tek bir odaktan yönlendirilmiş, tam da dershane tartışmasını takip eden günlerde, kendi polisini ve nöbetçi hakimini ayarlamak suretiyle, seçimlere üç ay kala, amirlerden gizlenecek ve UYAP’a girilmeyecek kadar ketum yürütülen ama kamuoyu algısını yönetmek için ayrıntıları anında basına sızdırılarak yapılan operasyonların hukuk usûlüne uygun olmadığını, “Hukuk’a Giriş” dersi öğrencileri bile anlatabilir sanırım.

Yürütmenin meşruiyetinin birincil şartı sandık, yargının meşruiyetinin birincil şartıysa bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Demokrasinin bu iki asgari şartını tesis edemedikten sonra ‘Yüce Divan’da aklansınlar’ argümanı abestir.

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;