Sesli Makale

21 Aralık 2014

Sene 1998… Ahmet Kaya, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden çıkarken bir muhabirin “Neden başkaldırıyorsunuz?” sorusuna “Başkaldırmasaydım da kıç mı kaldırsaydım?” diye cevap verir!

Bugün Dumanlı tayfa için adliyelere giderken zulme başkaldırdığını sananlar esasında millete kıç kaldırıyor! Helvadan yaptıkları heykelleri acıktıkları zaman heybelerinden çıkarıp yiyenler her dönem var olmuştur. Bugün onlar helvaları yiyorlar, çünkü acıktılar!

Gülen’in gemileri yaktığının farkındayız. Kırmızı bülten üzerinden gövde gösterisine dönüşen bir mizansenin başrol oyuncusu tüm liderlik kabiliyetlerini kaybetti. Bu kabiliyetler ona “Graham Fuller” tarafından, daha doğrusu onun şahsında “Mezopotamya’yı işgal hayali kuranlar” tarafından verilmiş olabilir; lakin bu yetkiyi ondan “milletin temsilcileri” aldı!

Başörtüsü için adliye önlerinde eylem yaparken “Başörtüsü füruat” deyip milletin cesaretini kırmaya çalışanlar şimdi adliye önünde bizden destek bekliyor! Şayet davanız “hakk” olsaydı, bizi yalnız bırakmanıza rağmen bizler yine size destek olurduk! Ancak biz İsrail’i ve taşeronlarını desteklemedik, desteklemeyeceğiz!

Kendi adamlarına(!) sahip çıkanların Yakup Köse üzerinden rövanş peşinde olduğunu da görüyoruz!

Adliye önünde eylem yapanlar “otoriteden” izin almış belli ki! Bizim için tek otorite Allah’tır! Allah izin verirse olur; O, izin vermedikçe kupkuru yapraklar dalından bile düşemez!

Binlerce defa söylenmiş cümleleri tekrarlamaya gerek yok. Sadece ufak bir geriye dönüş yapalım. Recep Tayyip Erdoğan gerçekten Fetullah Gülen’e bağlı bir yapılanmadan haberdar değil miydi? Elbette haberdardı, çünkü o Necmettin Erbakan’ın tedrisatından geçti. Erbakan’a çektirilen çileyi de çok iyi biliyor. 2002 iktidarında önünde büyük engeller vardı. Uzan Grubu, Doğan Grubu, TSK’nın darbeci komuta kademesi, rahatsız olan genç subaylar, İsrail güdümlü MİT, satılmış ve araya kaynamış kendi içindeki milletvekilleri, Gülen Grubu ve daha birçokları! Araya kaynamış vekiller hâlâ mevcut! Erdoğan bunların hepsiyle aynı anda mücadele edemezdi. En güçlü gibi görünmesine rağmen en zayıf halkadan, yani Uzan Grubu’ndan başladı. Böylece Doğan ve 28 Şubat Medyası mutlu oldu. Sonra cunta medyası ve arkadaki kripto güçlerle mücadele başladı. Aşama aşama kaydedilen mücadele Gülen Grubu’na kadar geldi. Tüm bunlar Erdoğan tarafından “takiyye” yapma zihniyetiyle değil bir plan dâhilinde gerçekleştirildi. Mücadele zaten “takiyyecilere” karşı yapılıyordu.

Son dönemde “basın susturuluyor” furyası başlattılar. Türkiye’de hiçbir gazeteci -buna bizler de dâhil- “Şunu yazmak istedim, ama yazacak mecra bulamadım” diyemez! Mukaddesat düşmanları hem her gün yazıyor, hem de “susturuluyoruz” diye bağırıyor! Lahana turşusuyla perhiz yapıyorlar!

“Yediğimiz nur, içtiğimiz nur” kıvamından “yediğimiz ananas, içtiğimiz haşhaş” pozisyonuna geçenler kendilerinin yalnız kaldığını söylüyor. Hayır! Siz kendinizi üstün görerek toplum içine çıkmadınız. Bugün şu durumda bile toplumu küçümsüyorsunuz. Kimse sizi kaale almayınca da hakaretlerle eski ihtişamınıza döneceğinizi sanıyorsunuz.

Hiçbir acı üstünden siyaset ve ironi olmaz. Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın düştüğü duruma seviniyor değiliz. Biz, adalet istiyor ve milletimizi birilerinin şamar oğlanı haline getirenlerin gerekli hukuki yaptırımla ıslah edilmesini talep ediyoruz!

Kaşarlanmış adalet, yitirilmiş masumiyet, ayaklar altına alınan vicdan! Bu taze bir oluşum değil, eskinin köhne yapısının “yeni” karşısında kendini ele vermesi! Son kararı vermemiz gerek: Hâkime göre adalet mi yoksa adalete göre hâkim mi? 

Karanlık şu an çok koyu olsa da gecenin en karanlık vaktinin sabahın en yakın ânı olduğunu biliyoruz! Her şey daha temiz olacak, İslam coğrafyası Allah’ın izniyle yepyeni ufuklara açılacak!

Son dönemin en iyi yapımlarından biri olan ve herkese izlemesini tavsiye edebileceğimiz Ertuğrul-Diriliş dizisinde yeniden hatırladığımız bir sözle; kıymetli atamız Ertuğrul Gazi’nin sözüyle noktayı koyalım: “Güvercinin kanadı, kurdun pençesine kadardır”. 


YeniAkit