Dün Lübnan Başbakanı Saad Hariri istifa etti. Hariri soyadı, bölgeyi tanıyanlar için özel bir anlam içerir. Malum Saad Hariri, 2005'te Lübnan'da suikasta kurban giden eski Lübnan başbakanı Refik Hariri'nin oğlu. Henüz görevinin birinci yılını doldurmamışken istifa eden Hariri, yaptığı açıklamada İran'ı Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale etmekle, Hizbullah'ı da bozgunculukla suçladı.
Hariri'nin istifasından hemen önce Beyrut çok ilginç bir konuğu ağırladı. Ayetullah Hamaney'in başdanışmanı Ali Ekber Velayeti Beyrut'a gelerek başbakan Hariri'nin de içinde olduğu bir dizi önemli aktörle görüştü. Meclis başkanı, dışişleri bakanı ve Hizbullah genel sekreteri, Velayeti'nin görüştüğü isimler arasındaydı. Hariri, Ali Ekber Velayeti ile görüşmesinin hemen ardından Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a uçtu. Ve ardından istifa haberi geldi.
Bu istifanın üzerinde dikkatle durmak gerekiyor. Hariri istifa gerekçesinde Lübnan'da bundan 12 yıl öncesine benzer bir ortam yaşandığını ve babasının başına gelen ��eyin kendi başına gelmesi ihtimalinin çok güçlü olduğunu söyledi. Bölge siyasetine vakıf olanlar Hariri suikastının bölge dengelerini nasıl bozduğunu, 2010 sonrasındaki dalgalanmayı tetikleyecek gelişmelere nasıl zemin teşkil ettiğini iyi bilirler.
Bölgede yaşananlar bununla sınırlı değil. Dün Yemen'den Riyad'a bir balistik füze saldırısı gerçekleştirildi. Füze havada imha edilse de bu eylemin de, Lübnan'da yaşananlar gibi bölgede yeni çatışmaların fitilini ateşlemesi kaçınılmaz. Öyle görünüyor ki önümüzdeki dönemde bir yandan İran ve S.
Arabistan arasında vekiller üzerinden süren çatışma derinleşecek ve bazı alanlarda bu çatışma doğrudan doğruya taraflar arasında cereyan edecek. Diğer bir yandan yaşanan bu gelişmeler önce S. Arabistan'ın, ardından İran'ın iç siyasi dengelerini etkileyecek.
Nitekim dün S. Arabistan yönetimi 11 prens, 5 general ve 12 albayı tutukladı. Tutuklananların ortak özelliği eski veliaht Muhammed bin Nayif'e yakın isimler olması. S. Arabistan'dan bir süre önce yükselen "ılımlı İslam" söylemi bu fotoğrafta nereye oturur acaba?
***
Mücadele sadece bölgesel düzlemde değil, küresel ve ulusal düzlemde de sertleşiyor. Şahidi olduğumuz dönem ve ait bulunduğumuz coğrafya bizi daima istim üzerinde tutuyor, tutmak zorunda.
ABD, Avrupa, Rusya ve Çin arasındaki geliş gidişler, meydan okumalar doğrudan bizim kaderimizi etkileyecek türden gerçeklikler. Bu güçlerin her birinin bizim ülkemize ve bölgemize ilişkin politikaları, yahut politikasızlıkları da öyle...
Türkiye'nin son zamanlarda, hadi tarih verelim 15 Temmuz sonrasında küresel oyuncularla yeni bir ilişki ve işbirliği kurma çabası içinde oluşu, dışarıda olan bitene bigâne kalması durumunda bertaraf olacağını bilmesinden.
Ne var ki küresel aktörler için Türkiye'nin özne olma çabası pek de saygı duyulan, pek de istenen bir durum değil. Onların gözünde Türkiye yıllar yılı üzerine oyun oynanan bir nesneydi. Oysa Türkiye şimdi bölgesindeki oyunları bozmaya, özne olmaya çalışıyor. Özellikle Batılı küresel aktörler Türkiye'de bir siyasal parçalanma yaşanmasını ve bir bölünme sürecinin önünün açılmasını istiyor. Bu nedenle Türkiye'ye karşı sürdürülen terör faaliyetlerine destek veriyorlar.
Türkiye'nin siyasal istikrarının onca çabaya rağmen korunabilmesi, bölünme sürecinin bir türlü başlamaması ve güçlü bir siyasal liderlikle yoluna devam ediyor oluşu onlar için ciddi bir mevzi kaybı, bizim içinse tarihi bir fırsat...
Sabah
6 Kasım 2017
Hiç yorum yapılmamış
2024 kez izlendi
956 kez izlendi
1210 kez izlendi
2318 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.