Sesli Makale

24 Temmuz 2014...

Türkiye önüne çıkan her engeli bazen bir çırpıda, bazen de yıllar sonra başa dönerek aşıyor ve ilerliyordu!
Attığı her adımda yanında, arkasında, karşısında kimlerin olduğunu şimdi çok daha rahat görüyordu! Ezberler bozuluyor, farklı tabelaların altında toplanan birçok OYUNCUNUN aslında tek bir patrona çalıştığı ortaya çıkıyordu!
Bu, maalesef bu sınırlar içinde yaşayanların 100 yıldır göremediği küçük bir "SIR"dı!
Gösterilmezdi!
Ne kadar bilmemiz isteniyorsa o kadar enjekte edilirdi! Ne ölür, ne de ayağa kalkardık!
Büyük KUMPAS buydu!
Çöktüğümüzü bilemediğimiz için nasıl kalkacağımızı da bilemiyorduk! Masallarla büyütüldüğümüz için gerçekleri GERÇEK gibi öğrenemiyorduk!
Yıkılmamak için OSMANLI'nın yani devletin verdiği mücadeleyi bilmiyorduk! Yıkanların da kim olduğu konusunda kafamızın içi zengin değildi! "Dünyâda 100 gram akıl varsa, bunun 90 gramı
Abdülhamîd Han'da, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünyâ siyâsîlerindedir..." diyen Bismark'ın ne dediği, ne demek istediği hiç anlaşılmıyordu!
Abdülhamid Han, "KIZIL SULTAN"dı ve bizden sadece bunun bilinmesi istenirdi! Onun aklından ve düşmanlarına karşı 33 yıl nasıl mücadele ettiğinden söz edilmezdi!
Kurduğu istihbarat sisteminden birileri rahatsızlık duyardı! BİLGİ çok şeydi! Bunun için kendine has bir model geliştirdi! Bu rahatsızlık verdi! Tıpkı Hakan Fidan'ın göreve getirilmesiyle bazılarının devre dışı kalması gibi!
İslami tabanlı bir hareket niçin bir MİT Müsteşarı'ndan rahatsız oluyordu?
Onunla ilgili ne biliyordu?
Bu bilgileri kimden alıyor ve nasıl inanıyorlardı?
Kimse bunları konuşmuyordu!
31 Mart Olayı, İNGİLİZLER'in satın aldığı bir grup subay ve DİN ADAMININ çıkardığı kıvılcımla devleti yıkmış, bambaşka bir sayfanın açılmasına neden olmuştu!
Osmanlı'yı yıkan, Abdülhamid'i deviren kalkışma GEZİ gibi Taksim'de başlamıştı! Topçu Kışlası'ndaki ayaklanma tarihi değiştirmişti!
Bu saatten sonra devletin fabrika ayarlarıyla oynandı!
Milletle ayrı düştü! Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı! Liseler, üniversiteler, siyasi partiler, işadamları, bürokrasi, asker, MİT, Hariciye yani ne varsa hemen hemen hepsi ele geçirilmişti! Fakat anlayan yoktu! Öyle güzel yapılıyordu ki MODERNLEŞME adı altında kurulan KUMPASI kimse anlamıyordu! Devlet kabuk değiştiriyordu! Hindistan'da yaptıkları gibi dışı Türk içi İngiliz olan adamlar çoğalıyordu!
Türkler değiştirilmedikçe, dinlerinden, tarihlerinden, kendilerinden koparılmadıkça tehlike sürüyordu onlar için!
Bunun için işe koyuldular!
Hem devlete hem cemaatlere adam yetiştirdiler!
Sıçrayan, iki adım atan ve ilerleme ışığı saçan her odağı alıp büyüttüler!
Sınırsız destek verdiler! Tek istedikleri TÜRKLER'in kardeşlerini ve bölgeyi hatırlamasının önüne geçmekti!
Kullandıkları bütün isim ve kurumlar bunun için çalışıyordu! İKİ DÜNYA SAVAŞI'nın sonuçları Türkler yüzünden değişsin istenmiyordu! Kürt ve Arap kardeşini hatırlayan bir ANKARA ne zaman olursa olsun durdurulmalıydı! Böyle bir adım atılma ihtimali yokken bile gerekli ORGANİZASYONLAR "Cemaat" yapılanması gibi örneklerle hazır tutuluyordu!
İçeriden yükselecek bir dalganın hemen kırılması için içeride güçlü olmak gerekiyordu! Bu nedenle ROTHSCHILD ailesi gibi eğitime önem veriliyordu! İki insan türü değerliydi: ZEKİ veya ZENGİN!
Yetiştirip ilgili makamları rehin almak işin püf noktasıydı! Bir de bunun altına Kur'an ve Bayrak koydun mu herkesi arkana alırdın!
En "değerlilerimizle" gelip en "değerlilerimizi" alıyorlardı!
Böyle bir operasyon yiyen başka devlet yoktu!
Aklımızı kuma gömüp gidiyorduk!
Kendimizin değerini bilmiyor, ağzımızı açıp devamlı BATI'ya bakıyorduk!
Ortadoğu'da bizim içinde olacağımız ve hayatımızı değiştirecek bir GÜÇ olduğunu ıskalıyorduk!
CHP'yi, MHP'yi, BDP'yi anlamakta zorlanıyorduk!
Erdoğan'a karşı bir ittifakın niçin oluşturulduğunu analiz etmiyorduk!
Devamlı saldırı altında olmasının nedenini bulup çıkarmıyorduk!
Paralel Yapı ile bütün siyasi partilerin ve işadamlarının nasıl bir araya gelip ORTAK ÇATI oluşturduğunu göremiyorduk!
Devletin içinde bize benzeyen ama bizden olmayan çok kişinin olduğunu bir türlü fark edemiyorduk!
Türk-Kürt savaştığında gerçek kazananın kim olduğu gazete ve televizyonlarda yer almıyordu!
Değer verdiğimiz ve önemsediğimiz insanların aslında YABANCI KAMPLARA bağlı kişiler olabileceğini aklımıza getirmiyorduk!
Soru sormayı bırakınca kolay aldatılır olmuştuk!
Sultan Abdülhamid "Din ve fen" derdi!
Biz FEN'i bırakıp DİN'e sarılmış ancak yanlış isimlerin peşinde koşmuş ve duvara toslamıştık!
Graham Fuller gibi akıllı Yahudiler'in kurduğu organizasyonlar görevlerini yerine getiremediği zaman diskalifiye oluyordu! Onlar "Bu kez başaramadık! Yeni oyunlara ve yeni oyunculara bakalım!" derken ağlayan yine bizim çocuklarımız oluyordu!
Faturayı bu devlet ve millet öderken gerekli dersler alınmıyordu! Kendi milletinden çok YABANCILARA güveniliyordu!
Ülkeyi düzlüğe çıkarmak için gece gündüz çalışanlara da PADİŞAH ya da DİKTATÖR deniliyordu!
Eski taktikle geliyorlardı yani!
Padişahım gelmemişken yâ da biz, İşte geldik senden istimdada biz, Öldürürler başlasak feryada biz, Hasret olduk eski istibdada biz... diyordu Süleyman Nazif...
Ama son pişmanlık fayda etmiyordu!
AKIL oyunu baştan görüp ona göre koordinat belirlemeyi emrediyordu!
Biz bunu yapmıyor ve sadece İNANÇLA gözü kapalı bir şekilde ilerliyorduk!
Sonunda ya devleti ya kendimizi ortadan kaldırmayı seçenek olarak sunuyorduk!
İnsanlara dağıtılan küçük küçük rollerle alınmak istenen büyük sonucun görülmesi engellendi!
Ne devlet ne millet bunu fark edebildi!
Abdülhamid Han'ın yıkılırken bile kurduğu sistemin şimdi çok daha sağlamı var! "Biz sizi bunun için mi yıktık!" diyerek gelmelerinin arkasında bu var!
Sonuç alamamalarının arkasında ise UYANAN MİLLET var!
Oyun bozuldu!
100 yıllık rövanş alındı!
Konu bu!
Mıntıka temizliği işin olmazsa olmazı!
Maalesef böyle!