Sesli Makale

Cumhuriyet gazetesinin bir yazarı vardı..

Gazetedeki yazılarında yaptığı hakaretler yetmemiş ki..

Kanaltürk yayına başladığında, o kanalda da kusmuklarını ekranlardan döküyordu..

Şu an dahi açıp bakın arşivlere..

Bir ayda 20 yazı yazmış ise..

Abartısız söylüyorum, 20’sinde de Tayyip Erdoğan düşmanlığını sergilemiştir.

İnsan, Tayyip Erdoğan’sız bir tane de mi konu bulamaz?

Bir tane de mi, farklı bir konuyu kendisine dert edinmez?

Düşmanlıkta bu kadar koyu..

Hakaret etmede bu kadar kararlı..

Hani sadece Tayyip Erdoğan ile sınırlı kalsa..

“Siyasetçiler, eleştirilere göğüs germeliler.. Siyasetin doğasında, sert de olsa, eleştirilere muhatap olmak var” deriz..

Gerçi, bu adamın yaptıklarının eleştiri ile uzaktan yakından alakası yoktu ama..

Hepsi küfür niteliğinde saldırılardı ama..

Bir anlığına, “Hoşgörü ile karşılıyorum” diyelim..

Adam yazmış..

“Bu adam Hitler’den Mussolini’den de beter ihtiras sahibi. Hiç değilse onların hedefi halkları hesabına ülkelerini kalkındırmaktı.” 

Milyonlarca insanın katili Hitler ile, Mussolini ile, Tayyip Erdoğan’ı kıyaslayıp, tercihini Hitler’den yana koymuş..

Bir başka yazısında, “Siz aslında kökünü inkâr edeni, cibiliyetini merak ediyorsanız Kaçak Saray’ınızdaki boy aynasına bakınız” diyerek, küstahlığını göstermiş.

“Çık git Arap kardeşlerinin yanına. Belki makam koltuk meraklısı olduğunuz için bir şeyhlik unvanı bir de çadır verirler sana!” tehditlerinde bulunmuş..

Ama yine, “Siyasi eleştiri” diyelim, bunların hepsini bir kenara koyalım da..

Peki..

Bu adamın, Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a..

Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül’e yaptığı hakaretleri nereye koyacağız?

Başörtülü milletvekillerine yaptığı rezilce hakaretleri, nasıl görmezden geleceğiz?

Emine Hanım ile Hayrunnisa Hanım’ın ve başörtülü milletvekillerinin başındaki türbana, dolayısı ile İslam’ın bir farzına yönelik olarak sergilediği kusmukları nereye koyacağız?

Şu terbiyesizliğe bakın..

Başörtü serbestliği geldiğinde, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir yazısındaki ifade aynen şöyle:

“Şimdi de kılık kıyafet özgürlüğüdür diye başı kapalı, ama vücudunun her yeri oynak giysili kadınların yalnız halkı değil, laik devlet çağdaşlığını temsil eden Millet Meclisi’nde de boy göstermesi hazırlığı içinde.”

“Başı kapalı, vücudunun her yeri oynak” imiş..

Sırf hakaret etmek için, sırf küçük düşürmek için yapılmış nitelemeler..

Başörtüyü itibarsızlaştırmak için sergilenen rezilce söylemler.

Bir seferinde, Hayrunnisa Hanım’dan bahsederken, başındaki örtü için “at gözlüğü” yakıştırması da yapmıştı..

Emine Hanım için ise, herkesin tepkisini çeken, çok daha ağır hakaretlerde bulunmuştu..

Şimdi bu adamın ismi..

Başkent Üniversitesi’nde, Bağlıca Kampüsü’nde bir atölyeye verilmiş..

Hani, rektörün falan haberi olmasa..

“İşgüzarın teki, bir halt yemiş, fazla büyütmeyelim, bir küçük hatırlatma yapılırsa, onlar da yanlıştan dönerler” diyeceğim ama..

Üniversitenin Rektörü Ali Haberal, bu törende hazır bulunmuş..

Rektör Yardımcısı Nermin Özgülbaş, hazır bulunmuş..

Başkan Tayyip Erdoğan’a küfürleri ile meşhur Cüneyt Arcayürek’in ismi, üniversitede ölümsüzleştirilmiş!

Öğrencilerin sürekli bu ismi üniversite çatısı altında görüp, onun yazılarına bakmaları için.

O yazılardaki Tayyip Erdoğan’a küfürlerin propagandasını yapmak için..

Başörtüye karşı ahlaksızca sarfettiği cümleleri meşrulaştırmak için..

Cumhuriyetin bu dinozorunun ismi, Başkent Üniversitesi’nde bir atölyeye verilmiş.

Böylece başörtü karşıtlarına, Tayyip Erdoğan düşmanlarına da gün doğmuş..

“Cüneyt Arcayürek’in ismi ölümsüzleşti” diye başlıklar atıp, olayı haberleştirmişler..

“Usta gazeteci Cüneyt Arcayürek’in ismi, Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yaşıyor” diye başlıklar atmışlar..

Şimdi sorsak, Başkent Üniversitesi yetkililerine: “Sizin Cüneyt Arcayürek’e bu ilginiz nereden kaynaklanıyor? Tayyip Erdoğan’a ettiği küfürlerden mi kaynaklanıyor? Yoksa başörtülü hanımlara yaptığı küfürlerden mi?”

Ne cevap verirler acaba?

“Biz o küfürleri edemiyoruz, edersek, göze batarız. Cüneyt Arcayürek’in ismini atölyeye verdik ki, safımız belli olsun. Bizim de aynı kafada olduğumuz herkesçe bilinsin. Bizim de Tayyip Erdoğan karşıtı olduğumuz ilan edilmiş olsun” diye mi düşünüyorlar acaba?

Cüneyt Arcayürek bir yana..

Başkent Üniversitesi bir yana..

YÖK, bu işte nerede?

Üniversitelere, “İşinize bakın, ilimle uğraşın, günlük siyasi tartışmaları hatırlatacak konulardan uzak durun” diye bir genelge yayınlayamazlar mı?

Üniversitelerde bilim dışı ideolojik faaliyetlerin önüne geçilmesi için, uyarılarda bulunamazlar mı?

Diyebilirsiniz ki, “Herkes Tayyip Erdoğan’ı sevmek zorunda değil!”

Tamam anladık. Cüneyt Arcayürek de, sevmeyenler safında yer alarak.. Bila istisna, her yazısında o düşmanlığını gösterdi..

Yetmedi, başörtülü hanımlara saldırdı..

Cumhuriyet gazetesi de, bunları ideolojik paralelliği sebebi ile yayınladı..

Peki, Başkent Üniversitesi’ne ne oluyor?

Kanunla kurulmuş bir üniversite, bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na hakaret yazıları ile tanınan bir ismi, kamu kurumu içindeki bir yere vererek, neyi amaçlıyor?

Öğrencilerine, bu küfürbaz ismi takdim ederek, hangi propagandayı yapmaya çalışıyor?

Lütfen, YÖK’teki yetkililer..

FETÖ ile mücadele ederken..

Böylesi rezil adamları üniversitelerde el üstünde tutanları görmezden gelmeyiniz..

FETÖ ne kadar tehlikeli ise..

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na..

Bu ülkenin kadınlarının % 70’inin başındaki örtüye saygısızlık edenlerin ideolojileri de o kadar tehlikelidir..

Bunlara seyirci kalmayalım..

ABD’nin dolar operasyonu ile uğraşırken..

Bunlar da durumdan vazife çıkartıp, üniversiteleri babalarının çiftliğine dönüştürmesinler..

yazının kaynağı