SİYASET

Ali Karahasanoğlu : Kibire bakın: “Biz olmasaydık, Erdoğan bir hiçti!”

Tarih
28 Temmuz 2022
İzlenme
Kişi
Yazar
Ali Karahasanoğlu

Hani Milli Nizam Partisi’nin kuruluşuna, kapanma sürecindeki kısa süreli hayatına, diyelim ki yaşı tutmuyor olsa bile..

Milli Selamet Partisi ile birlikte siyasi hayata atılmış olur..

“Acaba” deriz..

MNP’de yokmuş ama..

Tayyip Erdoğan ile birlikte, mahalle teşkilatından il teşkilatına kadar her birimde MSP’nin bir neferi olarak omuz omuza çalışmış isimlerden birisi olur..

“Belki de” diye başlayan, muhteremin hakkında iyimser cümleler kurarız..

12 Eylül darbesinden sonra, insanların gölgesinden korktuğu o zor yıllarda, “Ben varım” deyip, Refah Partisi’nde siyasete atıldığını gösterir.

“İşte bak” der, övücü cümlelere geçeriz.

O yıllara kadar, siyasetten hoşlanmıyordur, ama Refah Partisi kapatıldıktan sonra, “İşte bu kadarı fazla.. Ben 28 Şubat kararlarının alındığı 1997’den hemen sonra, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademilerinde misafir öğretim üyesi olarak ders vermiş  bir hoca olarak, buna dayanamam. Siyasete atılıyorum.. Fazilet Partisi’nin kurucuları arasında yer alıyorum” demiş olur.. 

“İşte zor dönemin adamı” der, yiğitliğini kabul ederiz..

Fazilet Partisi de kapatıldıktan sonra. İster Saadet Partisi’ne, isterse yeni bir heyecan ile kurulan AK Parti’ye hemen en başında girmiş olur, “Daha ne istiyoruz ki.. Bak, AK Parti kadroları sahaya inerken, ilk gününde, bu büyük adam da, işin içinde imiş” deriz..

Ama AK Parti’nin kuruluşunda da yok..

Olur ya, kuruluş sırasında, tam da “Stratejik Derinlik” kitabının yazımı ile meşgul olduğu için, bir iletişimsizlik yaşanmıştır.

Bari 2002 milletvekili seçimleri öncesinde, taşın altına elini koyduğunu görürüz..

“Suizan etmeyelim” diyerek, kendimizi frenleriz.

Ama milletvekili seçimi öncesinde de, muhterem ortalıkta yok.. AK parti kadrolarına katılmışlığı söz konusu değil..

Seçim kazanılıyor..

Hemen akabinde Abdullah Gül tarafından Başbakanlık Başmüşavirliğine getiriliyor.

Hemen iki ay sonra.

Büyükelçi unvanı veriliyor..

Ne yaptın da, başmüşavir oldun?

Ne müşavirliğine imza attın ki, iki ay sonra büyükelçi oldun?

Geçelim hepsini..

Ülke, 28 Şubatçı Kemalistlere mi bırakılacaktı..

Tabii ki, belli unvanlarla, muhafazakar isimler taltif edilecek, belli makamlara getirilecekti..

Öyle de oldu..

Ama muhterem, hâlâ AK Parti’ye katılmış değil..

Danışmanlık görevi ile, ilişkiyi sıcak tutuyor..

Ama..

Öyle sorumluluk da almıyor, teşkilatta görev yapmıyor..

Meşhur 27 Nisan muhtırası, ardından 367 krizi, ve 2007 seçimleri yaşanıyor..

Tayyip Erdoğan, kelle koltukta açıklamalar yapıyor..

Muhteremin bir açıklaması, bir dikkat çeken çalışması, yine ortalıkta yok..

Bu arada hatırlatalım, muhteremin AK Parti teşkilatında yer almadığı 2002 seçimlerinde Tayip Erdoğan’ın genel başkanı olduğu parti % 34,5 oy almış. Tek başına iktidara gelmiş.

2007’de yine Tayyip Erdoğan’ın genel başkanı olduğu AK Parti oyunu % 47’ye çıkartmış..

Yine tek başına iktidar olmuş.

Hatta, hem iktidar olmuş, hem de cumhurbaşkanını kendi partisinden seçtirebilecek güce ulaşmış..

Artık ismi vereyim, muhterem hocamız, çok çok profesör, çok çok akademik ünvan sahibi, hem doktor, hem danışman, hem büyükelçi sıfatlarını kendinde toplayan Ahmet Davutoğlu henüz AK Parti’nin resmi kadrosunda yok..

Hatta..

Danışmanlık görevini de, isteksiz olarak yaptığı, üniversiteye dönmek istediğini, kendisi, yıllar sonra anlatıyor..

Sonrasında..

2009’da, TBMM dışından Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan (Bilerek ‘oturan’ diyorum. ‘oturtulan’ demiyorum, gereksiz tartışmaya girmemek için)  Ahmet Davutoğlu, şimdi bugün diyor ki: “Biz olmasaydık, Tayyip Erdoğan bir hiçti!”


Oysa Davutoğlu daha siyasete girmeden, Tayyip Erdoğan, MNP’de, MSP’de siyaset yapmıştı. Refah Partisi’nde İstanbul’u mahalle mahalle gezmişti.. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmuştu.

Davutoğlu, 28 Şubatçıların TSK’ya hakim olduğu yıllarda, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademilerinde misafir öğretim üyesi olarak ders verip, ama “Bir partiye girmeli miyim?” noktasında kararını almamış iken..

Tayyip Erdoğan başbakan idi..

Davutoğlu, “Danışmanlık, büyükelçilik vesair, bana pek uygun değil. Ben bu işin teorisine bayılıyorum” modunda, üniversiteye dönme hayalleri kurarken, Tayyip Erdoğan’ın işareti ile Abdullah Gül Cumhurbaşkanı oluyor..

Tüm bu gerçeklere rağmen, şimdi Davutoğlu hocamız diyor ki:

“Biz olmasaydık, Erdoğan bir hiçti”.

Aman Yarabbi, sen benim aklımı koru..

Hani Abdüllatif Şener’in bu yöndeki bir cümlesini daha önce duyduk, ona da hak vermedik ama..

“28 Şubat sürecinde bile bakanlık yapmış bir isim, sonradan yolunu şaşırmış olsa dahi.. Böyle bir kibri gösterdiğinde, söylediğinin yanlış da olsa bir altyapısı var” der, usul açısından değil, esas açısından itirazımızı yaparız..

Ama siz siyasete bile atılmamış iken, başbakan koltuğunda oturan.

“Adayımız kardeşim Abdullah Gül” diyerek, gösterdiği ismi Cumhurbaşkanı seçtiren kişiye..

“Biz olmasaydık, Erdoğan bir hiçti” derseniz..

İnsanlar size, inanabilir mi?

Güvenebilir mi?

Ve bu noktada, atlamadan söylemek zorundayım..

Belki de Ahmet Davutoğlu, “Biz olmasaydık” derken “biz” kelimesini sadece kendisi ve Gelecek Partililer olarak sınırlayarak değil..

Çok da açıklamadığı, bir gizli ekip olarak söylüyordur..

Kimbilir, o ekibin içinde kimler vardır?

yazının devamı

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YORUMLAR

  • Rumuz Hidayet

    28 Temmuz 2022 11:23
    1 0
    Böylelerini tanımlayan en iyi kelime: “Kifayetsiz muhteris”. Bulunduğu alanda yetersiz olan, bu yetersizliklerini hırs ve ihtirasları ile kapatmaya çalışan, aslında acınılası tipler. Egoları olağanüstü büyüdüğü için gerçekleri görmeleri ve halkın gözünde düştükleri durumun fark etmeleri çoğu zaman mümkün olmaz.
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;