SİYASET

Abdurrahman Erzurum : TERCİH VE BEDEL

Tarih
01 Şubat 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Abdurrahman Erzurum

Sosyal medyanın, kendisi için küçük ama insanlık için en büyük hizmeti nedir biliyor musunuz?
İnsanları buluşturması, bilgi ve veri paylaşımı, okuyucuları araştırmaya sevk etmesi, hızlı haberleşme imkanı sağlaması, ortak yönleri olan kişileri aynı mecrada birleştirebilmesi vb. bir çok olumlu yön sayabiliriz.
Ama benim dediğim başka, sokaklara, banklara, ağaçlara; “77/3 tertip”, “Kral Adanalı” yazan bir gençlikten yeni bir filazof nesil oluşturmasıdır.
Üzgün ve kırgın filozofların Akademia’sı sosyal medyada geçen bir yazı okudum. “Hayat tercih ve bedellerden ibarettir. Tercihini yapar bedelini ödersin” diye ne güzel buyurmuş. Söyleyene ve ortama takılmazsak çok doğru bir söz.
Hayat içinde her zaman önümüze tercihler çıkar, biz bunlar karşısında seçimimizi yapar ve sonuçlarına ulaşırız. Yani ya kazanır ya da kaybederiz.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmeden önce karadan gemileri geçirdi. O akşam aldığı bu karar şu an bizim için büyük bir cesaret ve kahramanlık örneği olarak görülmektedir. Ama başaramayıp gemiler karada saplanıp kalsaydı ve İstanbul fethedilemeseydi, Fatih mantıklı kararlar vermeyip, İstanbul’u alamayan genç ve tecrübesiz bir padişah olarak tarihteki yerini alacaktı.
Ertuğrul Gazi, Anadolu’da savaşan Moğollar ve Selçuklulara dokunmadan geçip gitseydi, belki şimdi adı bile anılmayacaktı.
Enver Paşa, Sarıkamış’ı geçip, Rusları sıkıştırıp imha edebilseydi büyük komutan olarak anılacaktı. Atatürk, Kurtuluş Savaşını kazanamasaydı, ülkeyi maceraya sokan, asi bir komutan olacaktı. En fazla tarih boyunca iktidara başkaldırıp kazanamayan isyancıların arasında yerini alacaktı.
Tarih hep kazananların yanındadır, kazananlar tarihi istedikleri gibi yazarlar. Sonuçlara göre kahramanlar ve hainler belirlenir.
Tarih boyu durmaksızın karşımıza çıkan bu dönemeçlerin bir tanesinin kenarındayız. Seçmemiz gereken tercihlerden bir tanesi de devlet ve millet olarak tam da karşımızda duruyor.
Ülkemizin bir bölümünde 30 yılı aşkın bir süredir bir çatışma yaşanıyor. Eli bebek kanı ile pislenmiş bu örgütün mücadelesi için başlangıçta yapılan bazı hatalardan dolayı özgürlük ve hak arama savaşıymış gibi algı oluşturulmaya çalışılsa da, artık gerçek yüzü tam anlamıyla ortaya çıkmış durumda.
Artık ortada DHKP-C gibi, DAEŞ gibi parayı veren ülkelerin vur dediğini vuran, öldür dediğini öldüren bir örgüt kaldı.
Uzun zamandır devletin güvenlik güçlerinin karşısında bölge insanı değil, onları ve onlardan daha öncekileri bu devlete karşı düşman eden, mücadele ettiren devletlerin gizli güçleri var. Bölge halkı ne ile karşı karşıya kaldığını ve örgütün gerçek yüzünü çok iyi anladı. 
Günümüzde sıkça duyar olduk ya, “vekalet savaşı” diye bir olgu tam da bu işte.
Bu nasıl bir şey diyene şöyle en basitinden anlatayım. Sen devlet başkanı olarak sevmediğin bir ülkeye gidip ziyaret edebiliyorsun, el sıkışıyorsun, ekonomik ve siyasal ilişkilerden bahsediyorsun. Ama ülkene gelince, gittiğin ülkenin düşmanı olan bir örgüte silah, para, eleman verip o devlete zarar vermesini sağlıyorsun. O ülkenin en kalabalık şehrinde bombalar patlatıyorsun. Görünürde savaşmıyorsun, savaşı terör örgütleri üzerinden yapıyorsun. O karşıdaki ülke de uyanırsa o da senin başının belası olan bir örgüte para ve silah sağlıyor, o da sana zarar veriyor. Dost ve müttefik olan ve tarihi bağlarla bağlı bu iki ülke böylece kardeş kardeş savaşıyor.
İşte; balı, şekeri, sevgisi, vefası hep sahte olan çağımız dünyasının dostluğu ve savaşı bile sahte ve kahpece artık.
Daha dün Sırp keskin nişancı yakalandı bölgede. Hem de bu ilk değildi. Bölgede Rus, Alman, Suriye, İngiliz, İran uyruklu çok sayıda savaşçı var. Bunlardan bir kısmı paralı asker, bir kısmı ise özel istihbarat kuvveti. Zaman zaman bu savaşçılar güvenlik kuvvetlerimizce yakalanıp sınır dışı ediliyor ama daha hendeklerle kapalı olan bazı bölgelerde daha çok sayıda yabancı ajanın bulunduğu da biliniyor.
Artık ayağında mekap, elinde kalaşnikoflu basit teröristler kalmadı. 50 milyon dolar bütçelik cephaneye sahip bir maşa örgüt var karşımızda. Ellerindeki hafif silahların büyük bir bölümü başta Rusya olmak üzere eski doğu bloku ülkeleri ve Çin menşeili. Bir kısım silahlar ise Almanya, İtalya, İngiltere, İspanya, ABD gibi ülkeler tarafından üretildikten sonra, doğrudan veya dolaylı yollarla PKK’ya aktarılıyor. Son zamanlarda da silahların menşei belli olmasın diye seri numaraları siliniyor.
Kısaca, “PKK terör örgütüdür. Bu mücadelede Türkiye’nin yanındayız” diyen birçok dost, müttefik devlet yüzümüze gülerken, el altından PKK’ya silah satıp akan kanın devam etmesini sağlıyor.
Dışarıda da durum pek iç açıcı değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün bir Rus uçağının daha sınırımızı ihlal ettiğini duyurdu. Bu sefer ihlal karşısında daha temkinli davranarak, Rus büyükelçisini uyardık.
Bence Rusya’dan korkmuyoruz da daha önce dost bildiğimiz birçok ülkenin Rusya için bu kadar üzülmesini istemedik.
İran, Çeçenistan, Kırgızistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve daha birçok ülke…
Rusya ile herhangi bir sıcak çatışma yaşansa etrafımıza baktığımızda kimlerin yanımızda kimlerin karşımızda olacağını biliyoruz artık.
İsrail ile ilişkilerimizden bahsetmeye gerek var mı? Dünya hakimiyeti ve vaadedilmiş toprak hayali ile yaşayan bu ülkenin dostu olmak istiyorsanız vicdani ve manevi tüm değerlerinizi bir kenara bırakmanız gerekmektedir. Gözlerinizi kapatıp, kulaklarınızı tıkayıp, yüzbinlerce Müslümanın ölmesine seyirci kalırım diyorsanız alın size dost ve müttefik bir ülke daha…
Türkmendağı’ndaki vahşet, Rusya’nın hava saldırıları, şehit olan Türkmen kardeşlerimiz bizden başka kimin umurunda. Her gün onlarcası Rusların hava saldırıları ile şehit oluyorlar. Bölgeden yine büyük bir göç dalgası başladı.  Esed zulmünden kaçan Yezidiler kadar para etmiyorlar, Kobani için koparılan tepkinin onda birini ne dünya ne de Türkiye’deki aydınlar gösteriyorlar.
Dedik ya bunlar için ölüler eşit değildir. Kendilerinden olmayan Türkmenler için neden twit atsınlar, neden bildiriler hazırlasınlar ki. Türkmenlerin, sosyal medyalarda, barlarda, ortamlarda çok fazla takipçisi, beğeneni çıkmaz.
Biz herhalde bundan kazanacağız. Bir büyüğüm “Mazlum olmak lazım” derdi hep bize. Bu dünyaya hep mazlum geldik, hep ikinci sınıf muamelesi gördük, belki de bu mazlumluk bize başarıyı getirecek.
Geçtiğimiz günlerde Irak’taki Başika eğitim kampındaki Türk varlığı için birçok ülke tarafından dolduruluşa getirilen Irak’ın kısa aralıklarla yaptığı açıklamaları hepimiz ibret nazarıyla izledik.
IŞİD’le mücadele için orada bulunan ve sadece eğitim amaçlı olan küçük birliğimiz bile onlar için büyük tehlike oluşturdu.
Hani o ülkede sadece Irak ordusu olsa, bağımsız ve tek parça bir ülke olsa anlarız…
Dünyadaki yabancı askeri üslerin yüzde 95'ine sahip olan ve 150'nin üzerinde ülkede 350 bine yakın askeri görev yapan ABD'nin, o ülkedeki 18.400 askerini nereye saklayacağız bilemedim.
Ama tabi canım, ABD'nin sadece Irak’ta askeri yok ki, Kuveyt'te 13 bin 500, Bahreyn'de 2 bin 174, Katar'da 600, Suudi Arabistan'da 261, Birleşik Arap Emirlikleri'nde 177 askeri bulunuyor.
Hem ayrıca ABD Savunma Bakanlığı internet sitesinde, bu bölgedeki askeri üslerin, uluslararası ortaklarıyla birlikte bölgede güvenlik ve istikrarın sürdürülmesine katkıda bulunmak amacıyla bulunduğunu yazıyor. Adamlar Irak halkı için orada.
Irak Hükümeti de ABD, İsrail, İran ve Türkiye arasındaki farkı çok iyi anlayıp hemen 1000 Türk askerini Türkiye’ye geri yollayarak ülkesini büyük bir tehlikeden korudu.
Irak hadi neyse de ABD’nin ve Rusya’nın da defalarca Türk askerinin çekilmesi gerektiğini söylemesi ...... hani ABD ile Rusya karşı blokları. Acaba ?
Kısacası büyüklerimizin tabiriyle dışarıda yedi düvel ile ve içeride bunları maşaları birçok vatan haini ile mücadele ediyoruz.
Adamlar haklı..
Çin’den başlayıp Avusturya’ya kadar Asya’da, Afrika’da ve Avrupa’da birçok devlet kendi tarihini yazarken adları farklı olsa da en az bir Türk kavminden bahsetmeden ülke tarihlerini anlatamıyorlar. Bu devletler bundan sonraki tarihlerinde yine bir Türk devletinin geçmesini istemiyorlar. Bunun için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu coğrafyada dini ve milli birçok kardeş milleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin başını kaldırıp etrafına bakınmasını istemiyorlar.
Bunu A partisine veya X liderine kızdıkları için yapmıyorlar. Bu planı 200 yıldır uyguluyorlar.
Bu ülkenin yerli sermayesi, sanayisi, savunma sistemleri olsun istemiyorlar. Dışa bağımlı olsun, yüzünü hep onlara dönsün, yüzlerce yıllık kardeşlerine sırtını dönsün istiyorlar.
Kim bunların tersini istiyorsa ona hemen düşman oluyorlar. A Partisi veya B partisi farketmez, bu ülke için çizilmiş sınırların dışına kim çıkmaya cesaret ederse tarihte olduğu gibi şimdi de cezasını veriyorlar. Bilmiyoruz belki doğru belki yanlış, bu ülke Atatürk ile başlayan liderlerinin ölümlerini araştırıp gerçek nedenleri bulabildiği gün belki tam bağımsız bir ülke olmayı başarabilecektir.
Dünya görüşümüz ne olursa olsun hepimizin ortak düşmanı aynı güçtür. Adaletin, hakça paylaşımın, eşitliğin, demokrasinin önündeki engeller hep aynıdır. İster dini, ister milli isterseniz de dünyevi gerekçelerle bu ülke ve dünya için bir şeyler yapın, her seferinde hep aynı kişiler önünüze çıkıp size engel olacaktır.
Bir dönem komünizmi diğer bir dönem İslamı ortak düşman yapacak, insanları bölecek ve bu puslu ortamda istediklerini elde edeceklerdir. Olan yine coğrafyanın insanına ve millete olacaktır.
En büyük silahları kesinlikle sandığımız gibi nükleer başlık taşıyan füzeleri değildir. Onların en çok sevdikleri ve maharetle kullandıkları silahları “bölmek”tir. İnsanları; sağ, sol, şii, sünni, dindar, laik gibi kamplara ayırarak bölmektir. Kaostan beslenirler, böler ve yutarlar.
Kimini sen Ermenisin der, kimine Budistsin der böler. Ülkeleri böler, kabileleri böler, akrabaları böler, kardeşleri böler. Her birinin eline silahları verir, birbirlerini öldürtür, sonra da birçok değişik isimle bölgeye yardıma gelir ve yerleşirler.
Bu kan emicilerin en büyük korktukları silah nedir biliyor musunuz? Sizin yaptığınız ve yapacağınız her türlü tank ve tüfekten daha iyisini bulunduran bu güçlerin en korktuğu şey bölünmenin tersi “birlik”tir. Irk, mezhep, dil, fırka ayırımı yapmadan birleşmek ve bütünleşmektir.
Tarih bir yoldur ve biz hayata gelmeden önce başlamış ve devam etmektedir. Bugün gelinen nokta yine bu millete bir sorumluluk yüklemektedir. Bu coğrafyada yaşayan insanların önüne yine tercih şansı doğmuştur.
İnsanlar ya tek millet olarak özgür, kardeşçe, mutlu yaşayacaklar ya da kaosa sürüklenip esareti ve acıyı seçeceklerdir. Tercihler tehlikeli ve bir o kadar da zorludur. İkisinde de ağır imtihanlar vardır.
Hadi millet olarak hep birlikte yeniden denemeye ve çarkları yeniden çevirmeye var mısınız? Ama unutmayın tercihlerin sonunda ileriki tarih kitaplarında kahraman olarak anılmak da var, hayalperest de…

Ajanshaber.com
1 Şubat 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;