SİYASET

Serdar Tuncer : Cetvelle türkü söylenmez

Tarih
26 Kasım 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Serdar Tuncer

26 Kasım 2015

“Ülkelerin hudutları öyle masa başında, haritanın üzerine cetvel koyarak çizilmez”, demişti merhum İsmail Karakaya hocam. “Bir ülkenin diğeriyle sınırını biraz da türküler belirler!”

İlk duyduğumda tam anlayamadığım bu sözler, karlı bir kış günü Kahlenberg'ten Viyana'yı seyrederken, kalbimin kapısını çalacaktı.
Ben çocukluk aşkına ihtiyarlık günlerinde rast gelmiş bir adamın hüznüyle seyrediyordum Viyana'yı. Viyana, çocukluğundaki kadar tedirgin ve ürkek sorular soruyordu ayrı kaldığımız zamanlara dâir.

Dertleşiyorduk ayaküstü. Birbirimize fark ettirmeden ağlaşıyorduk. Kar bizi saklamak için yağıyordu. Sarılasımız vardı. Cesaretimiz yoktu. Ya bir gören olursa, diyorduk.

Ve bir gören oldu, yakalandık. Hem de, terk edip gitmek zorunda kaldığım zamanki sitemini ve hüznünü, yüzünde ilk günkü kadar taze taşıyan eski bir sevgiliye yakalandık. Tuna yakaladı bizi.
Kıskançtı, hırçındı, sitemliydi, hâlâ bu vefasıza âşıktı Tuna ve hâlâ türkü söylüyordu.
Ülkelerin sınırlarını biraz da türküler belirler ne demekti, o gün ilk kez anladım. Tuna'nın türküsünü biz söylüyorduk, şiirini biz okuyorduk.

İçinden Tuna geçen bir türküyü mırıldanamayan adama Türk de denmezdi Türkiyeli de.
Tuna türkü, Türk Tuna'yı söylüyordu, hudut kimin umurunda?
***
Viyana'da kalbime yerleşen o his, daha sonra Üsküplü bir ikindinin türküsü olacaktı.
Bir tren istasyonu… 1950'lerde göç etmek zorunda kalan on binlerce kişinin doğdukları memlekette gördükleri son yer, işte bu istasyon.

O günleri yaşayan insanlar, istasyonun olduğu caddeye uğramamak için hep yollarını değiştirirlermiş. Kimi kardeşini yolcu etmiş buradan kimi amcasını, teyzesini, kimi de sevdiğini.

İşte orada İsmail hocama bir kez daha hak vererek dedim ki: “Köşküm var deryaya karşı” türküsünü ben söylüyorsam, şu Vardar'ın suyuna bakıp ben ağlıyorsam, hangi ülkenin sınırları içinde olursa olsun, Üsküp benimdir, en az Üsküdar kadar!
***
Kosova'da Meşhed-i Hüdavendigâr'dan çıkarken, ziyaretçi defterine yazdığım 'ah'ın ardına iliştiriverdiğim üç noktanın her biri bir türküdür. Murad'ımı bırakıp geldiğim diyarda hâlâ bir murâdım olduğunu bana her söyleyişte bir kez daha ihtar eden.

Estergon'da, göz göze gelme korkusuyla bakışlarımı kaçırırken Tuna'dan; kılıç sesleriyle, at kişnemeleriyle karışık, 'insan içine doğru nasıl ağlarmış'ı 'bir sinsi firâk olup gönlümü kemirerek' bana öğreten yine bir türküdür.
'Gül Baba gurbette değildir, ben bülbüller ötüyor seher vaktidir'i unutmadıkça, unutursam da İstanbul artık sıla değildir bana!
***
Ama şimdi, Türkmen dağını bombalıyor Rus uçakları.
Viyana'da kalbimi saran o mânâyla bir kez daha sarsılıyor bedenim. Gökyüzüne bakıp haykırasım geliyor: “Başlarım masanıza da cetvelinize de ulan! Oralarda türküm var benim!”

Kâl'adan kâl'aya şahin uçuran yiğitlerin yurdunda, bugün dağlar yeşil boyanacaktı al değil! 'Seni gördüm şâd oldum' dediğim karındaşlarım var benim orada!

Ben yetmiş yedi milyon Türkmen'im! Türküsünü söylediğim her diyar benim!
Kerkük'ümün hoyratını al kana bulayıp da Bağdat'a yaktığım türküleri hatırlatmayın bana.
Bir Halep türküsüyle tutuşursa bu öfke, Şam'da bir yangına dönerse hele bir de, Yemen bir türküden fazlası olur bize.
***
Haykırasım var, Viyana'dan Yemen'e dek.
Duyulsun bu ses, diyorum.
Avazım yetecek oralara, fakat cızırtılar, feryâdımı baltalayan sesler buralardan, çok yakından geliyor.
Dişlerimi sıkıyorum, öksüze kaftan giydirmenin vaktidir biliyorum, sabrediyorum, diyemezsin ki diyesin diye mırıldanıyorum sadece.
Ve bulabildiğim en beyefendi cümlelerimle anlatıyorum derdimi:
Edirne'den Kars'a kadar ifadesiyle büyük ve bütün bir vatan coğrafyasını kastettiğini zanneden politikacının ufkunu,
“Diplomasi var, reel politik var, uluslararası hukuk var hangi çağda yaşıyoruz efendim” diyen çokbilmişlerin monşer artığı aklını,
“Amerika müsaade etmeden biz hiç bir şey yapamayız” cümlesini, itikâdının esası yapmış şahsiyetsizlik âbidelerinin Allah'ın kudretine olan imansızlığını,
“O işler öyle hamâsetle olmuyor hocam sen işine bak” diyen mecaz fakiri düz mantık malulü çekirgelerin ergenlik sivilceli ukalalığını…
Allah'a havâle ediyorum.
Allah'a havâle edebilmek hoşuma gidiyor birden.
Nedense bu cümleleri böyle bitirebilmiş olmak pek mutlu ediyor beni.
Bir uçak düşürülmüş diyorlar o sıra, türkü söyleyesim geliyor.
İsmail hocama bir Fâtiha okuyorum.
Son sözümü kardeşlerinin derdiyle dertlenen gönüllere emânet ederek bitiriyorum yazıyı:
Türkümüzü hasretle söyleyen yer de bizimdir, türküsünü hüzünle söylediğimiz yerler de bizim!
Haddini hududunu bil, diyorlar bize.
Haddimizi biliyoruz biz de tam üç asırdır.
Yeter artık,
Biraz da hududumuzu bilelim!

Anlayamam

* “İslâm'ın beş şartı var, altıncısı olsa haddini bilmek olurdu” ifadesindeki irfânı yaşayamasam da anlarım ama haddini bilmenin bir şartının da, haddini bilmeyene bildirmek olduğunu anlamayanları, yaşadıkça anlayamam.
* Esed'e arka çıkan Putin'in, uçak düşürülünce 'sırtımızdan vurulduk' deyişini anlarım da; “bizden” birilerinin Putin'e arka çıkmak için sırtımıza hançer oluşunu anlayamam.
* 500 sene sonraya kutlanacak fetih bırakan ecdadı anlarım da, hâlâ 500 sene önceki fethi kutlayan evlâdı anlayamam.
* Bizimken elden gidip, niçin ayrı düştük diye bize ağıt yakan ülkeleri anlarım da; her kurtuluş yıldönümünü, 'nasıl da vermedik' diye kutladığımız şehirleri anlayamam.
* Sadi Baba'nın (Ökten) 'adım başı şehit var Fâtiha'sız dolaşma' dediği Viyana'da tek bir vakit, bizden bir renk, bize ait bir kokuyla karşılaşmayı, St. Stephens Cathedral değilsem hamd eder anlarım da; İstanbul'da, bizi Viyana kapılarına yürüten ruhun simgesi ve mührü olan müzede beş vakit var olamayışımızın, hürriyetimizi de müzelik ettiğini halen anlamayışımızı; Ayasofya olsam, kahrolur anlayamam.

Özlü Sözlük

'Ne yaparsam ne olur' korkusuyla hiçbir şey yapamayanların gün gelip okuduğu, 'adamlar yaptı ve oldu' dedirtebilenlerin an gelip yaptığı şeye tarih diyoruz.

Biri ve diğeri

* Birini sevmek Allah'ın emri; diğerini sevmek Peygamber'in sünneti
* Birinin gevlinde dertle gam bitmez; diğerinin başında kar ile boran
* Biri düşmana diğeri gibi durur, diğeri adını birinden alır
* Birine muhabbetle Türkmen diyoruz; diğerine dua ile; dağ.

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;