EĞİTİM

Salih Tuna : Çok ünlü bir yönetmenin Fatiha'yla imtihanı

Tarih
20 Eylül 2014
İzlenme
Kişi
Yazar
Salih Tuna
20 Eylül 2014...Geçen gün şöyle bir kütüphaneyi karıştırırken Ara Güler ustanın 'Eski İstanbul Anıları' albümüne tekrar bakmadan yapamadım.
Bu kaçıncı bakış, bu kaçıncı 'dalış' unuttum. Hele o 'İnanmak... sığınmak' başlığı altındaki doyumsuz fotoğraflar.
Mesela, 'Ortaköy'deki Yahya Efendi mezarlığında mezar taşları arasında oynaşan çocuklar'
Mesela, 'Vefa'da mezar taşları arasında bir çocuk'
Ölümü hayata ulayan bir medeniyetin fotoğrafı mesabesindeki bu mezarlar, bu mezar taşları kalbinizi sıkıştırmıyor, tam aksine, 'inşirah' buluyorsunuz.
Bir de o fotoğraf: 'Bir Cuma günü Eyüp Sultan Camisi avlusuna gelenler ve leylek'
Fotoğraftaki leylek...
Erdem (Bayazıt) abinin vefatı ardından Rasim Özdenören üstadımızın Yeni Şafak'ta kaleme aldığı yazıyı çağrıştırdı: '...bir zamanlar Eyüp Sultan Camii'nin avlusundaki çınarın dibini mekân tutmuş olan kanadı kırık leylekler vardı. Onlar kanatları kırık olduğu için öteki leyleklerle birlikte uçup göçemezlerdi. Kendimi, şimdi, bu dünyada onlardan mahrum kalmış o kanadı kırık mahzun leyleklere benzetiyorum. Hele de Erdem, Eyüp Sultan'da, uçmaya o avludan başladığından bu yana...' (Yeni Şafak, 10. 07. 2008)
Üstadımızın, mahrum kaldığını ifade buyurdukları arasında, 53 yıllık dostu Erdem abinin yanı sıra, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan ve ikiz kardeşi Alaeddin Özdenören (Türk Şiirinin bence en dokunaklı şiiri 'Kerem'in Çantası'nın şairiydi) de vardı.
Onlar Yedi Güzel Adamdı.
Bir güzel adam daha vardı: Ahmet Bayazıt.
Aynı avludan Ahmet abiyi uğurlarken benim de kanadım kırılmıştı. Ardından bir de Ayşe Şasa'dan mahrum kalınca, 'kanadı kırık leylek' olmanın künhüne vardım.
Ah Sultanım!
Gittin gideli bir an olsun aklımdan çıkmadın.
Ayşe ablanın ardından çok yazıldı ama beni en çok Berat Demirci'nin yazısı etkiledi.
Üstelik, '...bir dostun arkasından, sıcağı sıcağına bir yazı yazmayı hedeflemediğini' belirttiği yazısıyla.
Şöyle diyordu: 'Ayşe Hanım ile yirmi yılı aşkın dostluğumun bu dünyadaki son noktası, hastaneye kaldırıldığı sabahın gecesiydi. 'Başımı kaldıramıyorum, her yanım kilitlendi!' dedi ve telefonda 'İnşirah' istedi, yedi kere okudum. (...) Yarım saat sonra tekrar aradı, teşekkür etti ve daha iyi olduğunu söyleyerek kapattı (...) Cenazesine gidecek durumda değildim, birkaç gün sonra gidip mezarını ziyaret ettim; sevdiği sureleri okudum, İnşirah'ı yedi defa...'
Ayşe abla müthiş köprüler kurardı.
Sayesinde, Türk yazınının zirve denemelerine imza atan, üslup ve duruş sahibi bir akademisyen olan Berat Demirci'ye (hiç görmediğim halde) hiç azalmayan şekilde muhabbet duyarım.
'İnşirah'ı yedi defa' ifadesinde duralım...
Göğsümüzü alabildiğine daraltan bu modern zamanlarda ihtiyacımız olan tek şey, 'inşirah.'
Ara Güler'in mezkur albümünü karıştırırken önüme küçük bir kağıda yazılı bir not düştü.
Aldım baktım; Atıf Yılmaz'ın fakire gönderdiği bir nottu. Çekeceği bir filmin senaryosuna katkı sunmamı istiyordu.
Bu küçük not bana, bu ünlü yönetmenimizin amansız hastalığa duçar olduktan sonra Fatiha öğrenme gayretini hatırlattı.
Ayşe Şasa 'inşirah' bulması için Fatiha okumasını önermişti.
Atıf abi de gayret ediyor ama bir türlü dili dönmüyordu. En sonunda Ayşe Şasa telefonda Fatiha'yı ayet ayet okumuş, o da tekrar etmişti.
Türk sineması deyince akla gelen isimlerden Atıf Yılmaz 5 Mayıs 2006'da, 80 yaşında aramızdan ayrılmadan evvel Fatiha'yı işte böyle okuyabilmişti.
Hayır, 'İnşirah' bulmak için 'meal' yetmez (ne dediğini bilmenin, yani mealin yanı sıra) hem terennüm etmek yani lafız, hem de ihlas gerekti.
Son günlerde 'AİHM'in zorunlu 'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' dersinin kaldırılmasına yönelik kararı üzerine yazılıp çiziliyor ya, istedim ki, işin bu yanı da konuşulsun.
Yoksa...
Almanya'da din dersinin düzenli bir şekilde okutulmasından İtalya'da mecburi olmasına kadar bir yığın örnek verilebilir. 'Din kültürünün' sosyolojik bakımdan önemi üzerinde de durulabilir.
Çocuklarımız cahil kalmasın; Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar neye nasıl inanıyorlar bilsinler, de denilebilir.
Lakin işin bir de söz konusu etmeye çalıştığım yanı var.
Yıllar önce çok tanınmış bir köşe yazarının eşinin cenazesinde, çok çok tanınmış bir profesör köşe yazarının, 'keşke cenaze namazı kılmayı bilseydik' hayıflanması hâlâ kulaklarımdadır.
An gelir, bir yakınınızı kaybedersiniz; ama anneniz ama babanız ama (Allah göstermesin) çocuğunuz. Eyvah ki, cenaze namazlarını bile kılamazsınız.
Ve, an gelir, bir Fatiha okumak istersiniz, dilleriniz dönmez.
Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;