GÜNCEL

Murat Zelan : Pimi çekilmiş aydınlar

Tarih
15 Ocak 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Murat Zelan

Türkiye bir ateş çemberinin içinde olmasına rağmen “aydınlarımız” maalesef uzun yıllardır içinde yer aldıkları nefret çemberinin içinden çıkamadılar. Bu nefret çemberinin en büyük motivasyonu da AK Parti ve Tayyip Erdoğan.

AK Parti ve Tayyip Erdoğan'a olan nefretleri o kadar büyümüş ki, akıllarını bile kavuruyor; düşünemez, göremez, akledemez olmuşlar.

Her biri 'pimi çekilmiş aydın' haline gelmişler.

Yanı başımızda, terör örgütleri kalem gibi kullanılarak haritalar çizilmek istenirken, sınırlarımızda yeni kantonlar, yeni özerk bölgeler oluşturulmak istenirken, demografi yeniden belirlenmek istenirken, onlar, kalemlerini, akıllarını kiraya vermişler adeta.

İçinde yabancı akademisyenlerin de bulunduğu 1100 akademisyen, terör örgütlerinin propaganda dilini ve tezlerini kullanarak, Türkiye'yi, kendi halkını aç ve susuz bırakmakla, katletmekle suçlayan ortak bildiriye imza attılar.

İmzaları tek bir şey söylüyor, “Katil Devlet” diyor. Tanıdık bir ses bu, tanıdık bir imza. Teröre destek verenlerin sesi ve imzası…


O bildiriye imza atanların birçoğu sabah akşam sosyal medyada vakit geçirdikleri için, aydın gibi, entelektüel gibi değil, 'troll' gibi davranıyor, troll gibi düşünüyor, troll gibi yazıyor, troll gibi manipüle ediyorlar.

Kullandıkları veriler arasında hiçbir zaman kaçırılan çocuklar, kazılan çukurlar, yakılan okullar, hastaneler, iş makinaları, öldürülen öğretmenler, ateşkesi tek taraflı bozduğunu ilan eden KCK açıklamaları, PKK, bölge halkı üzerine uygulanan şiddet ve baskılar vs. yer almıyor…

Türkiyelileşme siyasetinden vazgeçip açıkça kantonlaşma, özerkleşme, hatta bağımsız bir devlet kurma hedefinden söz eden bir siyasi yapı ve terör örgütü yokmuş gibi, Cizre, Silopi ve Sur'da çukur kazan, fiili özerklik ilan eden, bölgede kendi mahkemelerini kuran bir örgütlenme yokmuş gibi davranıyorlar.

Bilim dünyasında bu türden adamların adı akademisyen değil; şarlatandır.

Sosyolojik karşılıkları ise her birinin aslında taşralı aydın olması…

Hayır, İstanbul'un taşralısı değil, Türkiye'nin herhangi bir yanındaki taşralı değil, Anadolulu değiller; keşke öyle olsalar, 'yerli' olurlardı en azından.

Değiller, çünkü hiçbirinin merkezi Türkiye değil. İstanbul değil, Ankara değil.

Taşralılar; Avrupa'nın, Amerika'nın, Rusya'nın taşralısı… Dünya sisteminin merkezi neresi olursa, oranın taşralısı olarak tebarüz ediyorlar. Bazen fulltime AB'ci oluyorlar, bazen Amerikan muhibbi, bazen Moskova uzantısı, bazen Maocu… Sadece yerli olamıyorlar, yaşadıkları en temel buhran bu.

Ülkemizde bol miktarda yetişmiş 'taşralı aydın' var.

Üniversitelerde, muhibbi derneklerinde, çeşitli yurttaş derneklerinde, strateji kuruluşlarında, medyada yetişir; uluslararası fonlarla beslenir, Türkiye aleyhine tezleri yaygınlaştırırlar.

Uluslararası entelektüel camiada 'kapıcılık'tan öteye geçemedikleri için Türkiye'ye de küresel güçlerin kapıcılık görevini kabul ettirmeye çabalarlar. Bu yüzden Türkiye, küresel politikalara boyun eğmeyip milli refleksler, bağımsız politikalar geliştirdiğinde, “değerli yalnızlık” ve “Ankara kriterleri” örneklerinde olduğu gibi Türkiye'nin bağımsız politikalarını değersizleştirme yarışına girişirler.

Türkiye'nin 'merkez ülke' olmasını içlerine sindiremezler.

Bu ülkeden, bu ülkenin insanından nefret ederler.

Bu taşralı aydınların, bu entelektüel işgal şebekesinin en önemli fonksiyonlarından biri, toplumun zihin haritasına nüfuz ederek, o düşünce haritasını işgal etmektir.

Süper güçler haritaları yeniden çizerken, bu şebeke eşzamanlı olarak ülkelerindeki zihin haritalarını çizme görevini üstlenir.

Süper güçler coğrafi işgale yeltenirken, bu şebeke otonom, özerklik gibi kavramları dolaşıma sokar, zihin işgaline başlar.

Süper güçler askeri operasyonlara başlarken, bu şebeke algı operasyonları gerçekleştirir.

Süper güçler terörü meşrulaştırırken, bu şebeke 'katil devlet' kavramının toplumsallaşmasını ve yerleşmesini sağlar.

Bu taşralı aydınların, bu entelektüel işgal şebekesinin gördüğü işlev bir tür ajanlıktır aslında. Toplum mühendisliğidir. Görevleri, kitle iletişim araçları yoluyla kısa süre içinde “ihalesini aldıkları bir işi yapmaya razı olmuş bir toplum” inşa etmektir.

Gezi eylemlerinde, 17-25 Aralık'ta hükümeti devirebilecek bir toplum inşa etmek için çaba harcadılar, olmadı.

Bu zihin işgal şebekesinin toplum mühendisliği, her seferinde Anadolu insanının irfanına tosladı. Yine toslayacak.

100 yıl önce, istiklal mücadelesi verilirken, milli güçler dış işgalcileri püskürtmüş; Anadolu irfanı da o günün iç işgalcisi konumundaki mandacı aydınlara karşı galip gelmişti.

100 sonra, bugünlerde, yeniden bir hesaplaşma yaşanıyor. Türkiye'yi yüzyıllık bir hesaplaşmanın rövanşına davet ediyorlar.

Türkiye, ister kaba şiddet üzerinden, ister entelektüel şebekeler üzerinden olsun, coğrafi işgale de, zihinsel işgale de direnecektir ve Allah'ın izniyle bu direnişi zaferle taçlandıracaktır.

Yenişafak
15 Ocak 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;