SİYASET

Markar Esayan : Her halk devrimi bir anayasayla taçlanır…

Tarih
20 Ekim 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Markar Esayan
 Dünyada Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, İkinci Dünya Savaşı sonrası inşa edilen uluslararası sistem ve kurumlar da otomatik olarak aksamaya başladı.

Evvelki hafta Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ndeki konuşmasında Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier’in de dediği gibi, artık Soğuk Savaş koşullarına dönüş söz konusu değildir. Lakin bu bize daha iyi bir dünyayı da vaat etmiyor. Kesin olan husus, artık çok parçalı/çok aktörlü bir dünyada yaşadığımız ve yenidünya düzeninin henüz kurulmamış olduğudur.

Bu kararsız süreçte lobilerin ve özellikle finans kapitalin ulus devletler üzerindeki etkileri daha da artarken, Batı’da temsili demokraside yurttaş etkisi azalmıştır. Uluslararası kurumların iyice araçsallaşması söz konusu olmuştur. AB içinde tepki olarak ulusçu politikalar öne çıkmış, Britanya AB’den “exit” yaparak tarihte hep olduğu gibi kıta Avrupası ile kaderini ayırmıştır.

Obama ABD’sinin kararsız, çelişkili, zararlandırıcı politikasızlığı biraz da bu geçiş sürecine adapte olunamaması, SSCB tehdidine göre dengesini bulmuş dünya düzeninin artık çalışmaması nedeniyledir.

Aslında renkli devrimlerle bazı ülkelerde seçilmiş hükümetleri devirme süreci, bu kararsız dönemin ürettiği durumlardı. Çin fenomeni, Bricks ülkelerinin yükselişi, onlara ek olarak Türkiye gibi ülkelerin hızlı aktörleşme süreçleri tehdit olarak algılandı. Çalkalanan su bir kez daha durulduğunda alan kaybetmemek ve mümkünse yenidünya düzenini daha fazla alan kazanarak kurmak adına müthiş bir mücadele başladı.

Bu durumda bir 3. Dünya Savaşı’nın kıyısında veya içinde olduğumuzu tespit edebiliriz.

Türkiye’de yaşanan Gezi, 17/25 Aralık, 15 Temmuz darbe denemeleri bu bağlamda desteklendi. Öte yandan PKK ve DEAŞ gibi şiddet üreten örgütlerle Türkiye’nin içe kapanması, dizayn edilmesi amaçlandı. FETÖ türünden yeni nesil örgütlerle de ülkenin içeriden ele geçirilmesi hedeflendi. Ukrayna çatışması, Brezilya ve Mısır’da başarılı olan darbeler aynı sürecin ürünüydü. Şüphesiz Suriye ve Irak savaşları da…

Bir yüzyıl önce başarılı olan bu yöntem, Türkiye’de bu kez başarılı olamadı. 2013 baharından sonra denenen darbelerden birisi dahi başarılı olmuş olsaydı, Türkiye bugün çok zor durumda olacaktı. Fırat Kalkanı asla söz konusu olamayacak, Musul’da oyun dışı kalınacaktı. Mandacı yönetimlerle yumuşak geçişli bir dağılma, tam sömürgeleştirme süreçlerini acı içinde seyrediyor olabilecektik.

Hasılı anayasa ve yönetim sistemi tartışmasının 15 Temmuz halk devriminden sonra yeniden ama bu kez hayatiyeti anlaşılarak gündeme gelmesinden daha doğal bir durum olamazdı. Vesayete ve dış etkiye açık, kadro hareketlerinin kontrolünde, milli iradenin labirentlerde iğdiş edildiği bir sistemle ülkenin az daha bir uçurumdan aşağı yuvarlanacağını sadece Bahçeli değil, sorumluluk sahibi herkes gördü. Erdoğan’ın ülke liderliği faktörünün, güçlü bir hükümetin varlığının, milli/yerli bir üst kimlik bilincinin hayatiyeti ortaya çıktı.

Başbakan Binali Yıldırım’ın harika tespitiyle, her devrimden sonra bir anayasa yazılıyorsa, 15 Temmuz halk devriminin, devletin yeniden milli irade merkezli şekilde inşasının önünü açacak bir anayasayla taçlanması zaten zaruriydi.

Hikâye bu kadar açıkken, durumu normal süreçler gibi gösteren, yönetim sistemi tartışmalarını bireye bağlamaya çalışan değerlendirmelere karşı da uyanık olmak lazım. Çünkü böyleleri için, yönetim sisteminin millileştiği an, nihai mağlubiyetin yaşandığı an olacaktır.


Akşam
20 Ekim 2016 

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;