SİYASET

Latif Erdoğan : Bir Gülen klasiği: Tenakuz

Tarih
08 Şubat 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Latif Erdoğan

8 Şubat 2015

G
ülen, çeşitli yabancı gazetelere verdiği röportajlarda kendi devletini gammazlıyor, Türkiye’de bir  baskı rejimi olduğundan hareketle dış ülkeleri Türkiye aleyhinde kışkırtmaya; Türkiye’nin dış itibarını sarsmaya çalışıyormuş. Eski düşünce ve sözleriyle bu kadar tenakuzu zahir olsa da artık şaşırmıyoruz. Ondan bunu beklemezdik, diyemiyoruz. Bu olumsuz sonuca gelinmesinde onda görülen tenakuzların payı büyük. Ne ki tenakuz onda bir fıtrat, bir huy, bir karakter meselesi. Yani kronik, müzmin hal. Geçmesi de muhal.

Tenakuz, tezat değildir. Tezat, iki halin birbirine zıt olma durumu. İyi- kötü, güzel- çirkin birbirinin zıddıdır; fakat birbirini ortadan kaldırmazlar. Hatta, zıtlar, birbirini besleyen bir fonksiyon da gerçekleştirirler. Çirkinin devreye girmesiyle güzelliğin derecesi, mertebesi bir iken bin olur. Sıcak ve soğuk arasında da böylesi zıt irtibat söz konusudur. Fakat tenakuz bir karşıt haldir. Biri diğerinin hükmünü ortadan kaldırır. Bir kişi, nefsine ait harcamalarda tutumlu hatta cimri olabilir. Halbuki infak ve yardım söz konusu olduğunda aynı kişi bulutlar gibi, denizler gibi cömertleşir. Cimrilik ve cömertlik iki zıt davranış şekli olmakla beraber, kullanım alanına göre aynı kişide bulunabilir. Bu ölçü açısından bakıldığında bir insanın hem cesur hem de tedbirli olması mümkündür ve vakidir. Bazen hayır ve şerde olduğu gibi iki zıt arasında paradoksal ilişki de olabilir. Fakat, örneğin,  tevhid ile şirk, iman ile küfür arasındaki ilişkiler birer tenakuz ilişkileridir. Hak ile batıl da öyledir. Birinin olduğu yerde diğerinin bulunması imkansızdır. Bu iki kelimeyi “çelişki” kelimesiyle eşanlamlı kılmak yanlış ve eksik bir yaklaşımdır. 

Ne semantik ne etimolojik tahlil peşindeyim. Sözü buraya getirmemin sebebi, tezat halinin makul mazeret ve dayanağı bulunabileceğini; fakat tenakuzun hiçbir mantıki mazeret ve gerekçesinin olamayacağını ifade içindir.

İmam Hatip Okulunda talebeydim. Arkadaşlarla sosyal bir aktivite arayışına girdik; tiyatro kurmakta karar kıldık. Meselenin fikri altyapısını oluşturmakta zorlanmadık. Çünkü o günlerde önümüzde somut bir örnek de vardı. “Ömer’in Adaleti” sahne almış, kapalı gişe oynuyordu. Cemaatten arkadaşlar bu durumu Gülen’e bildirmişler; yanında kalan bir arkadaş davetini ulaştırdı, gittim. Önce sanki konudan haberi yokmuş gibi davrandı, başka konular konuşuldu. Sonra beraber gittiğimiz arkadaşlardan birisi, İslam’da tiyatro var mıdır, diyerek kendisine bir soru sordu. Gülen, daha önceden konu yerlerini tespit ettiği belli kitapları bir bir alarak okudu, okudu ve sonunda İslam’da asla tiyatronun olamayacağını onlarca delille ispatladı. Benim için konu bir daha açılmamak üzere kapandı; tiyatro çalışması için anlaştığımız diğer arkadaşlara da konunun İslam’daki yerini anlatarak bu arzumuzu sonlandırmış olduk. Ve tenakuz: Daha sonra Gülen’in emriyle tiyatro kuruldu, bir de tiyatro okulu açıldı..

Senelerce hem vaazlarında hem de özel sohbetlerinde tesettürün farz olduğunu anlattı. Hatta bu konudaki hassasiyetini “burnunun ucunu gösteren kadın, öz bacım, öz yeğenim bile olsa, benimle alakası yoktur” diyecek ölçüde ifrata taşıdı. Ve tenakuz: Daha sonra Gülen: “Başörtüsü füruattır, bizim öncelikli meselemiz değildir”, dedi.

Bir Müslüman’ın olması gerektiği ölçüde faizin karşısındaydı. İslam iktisadıyla ilgili yaptığı vaaz ve sohbetlerin hepsinde faizsiz sistemin savunucusuydu. Finans kurumu kuruluşunu gerçekleştiren bir cemaati üstü kapalı ifadelerle sürekli eleştirdi. Ve tenakuz: Himmet paraları çoğalınca ve zenginlerin dehaleti artınca emretti, Asya Finans kuruldu. Şimdilerde tenakuzun tavan yaptığı bir macera yaşanıyor. Batmak üzere olan Bank Asya, başka bankalardan faizle borç alınıp kurtarılmaya çalışılıyor. Yani, Allah için cihada çıkılmışken, ayette, Allah’a karşı harp ilanı kabul edilen faiz kurumu uğruna cihat (!) yapılıyor..

“Evvel –ahir, arkadaşlarıma vasiyetim şudur: Eğer bir gün bu ülkeyi terk eder gidersem, Mekke’de, Medine’de dahi olsam, beni yakamdan tutup sürükleyerek buraya getirmezseniz, hakkım sizlere haram olsun” diyordu. Ve tenakuz: Devlet bütün birimleriyle harekete geçmiş onu Türkiye’ye getirmek için uğraşıyor. Daha öncesinde bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı tarafından gayet samimi bir jestle milyonlarca insanın şahitliğinde ülkesine davet ediliyor; fakat o gelmemekte diretiyor; gelmemek için her türlü kirli oyuna tenezzül ediyor..

Sene 1976. Ramazan ayının bir Cuma günü, Sultanahmet Camii’nde vaaz verdi. Başbakan Demirel de dinleyenler arasında. Namaz sonrası musafaha edilirken Demirel, Gülen’e yanağını dokundurmak istedi; yüzünü çekti, engelledi. Demirel’in başı boşlukta gel-git yaptı. Çıkışta niye öyle yaptığını sordum. Şarap fıçısı gibi adam, dedi. Ve tenakuz: Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın ödül töreni. Cumhurbaşkanı Demirel’e ödülünü vakfın onursal başkanı sıfatıyla Gülen verdi. Demirel’in elini dakikalarca bırakmadı; ellerinin onun eline dokunmuş olmasından nasıl bahtiyarlık duyduğunu anlattı; ve kitaplarında sadece Efendimiz için kullandığı bir sıfatı onun için de kullandı; Demirel’i söz sultanı ilan etti.

O gün kendisine, dolaylı bir yolla hayatının en talihsiz konuşmasını yaptığını söyledim. Daha sonra, öncesine rahmet okutacak nice talihsizliklerin sökün edeceğini nerden bileyim. Şimdilerde sergilediği Türkiye aleyhtarı tavrı söz konusu talihsizliklerden sadece biri..

Mevlana’dan ödünç alarak bir temsille konuyu bitirelim: Adamın biri, zina etmekte olduğu kadının başı açılınca, “başını ört, saçın bana haram” demiş..

YeniAkit

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;