YAŞAM

İsmail Kılıçarslan : Winter is coming

Tarih
19 Ocak 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
İsmail Kılıçarslan

Anlatılanlar doğruysa büyük Türk yazarı Kemal Tahir, bazı geceler eşi Semiha Sıdıka Hanımefendiyi uyandırır ve ona şöyle dermiş: 'Kalk Semiha kalk. Yine uyku tutmadı. Ne olacak bu memleketin hali?'

Ve zihnim beni yanıltmıyorsa şöyle bir sözü vardır Tahir'in: 'Neyi niçin aradığını önceden bilemiyorsan, hiçbir yerde, hiçbir şeyi bulamazsın. Yanıldığının ispatını bile.'

Son günlerde niçin aklımda Namık Kemal ve Kemal Tahir isimlerini dolaştırdığımı güya bilmezden geliyorum. Sanki ben bilmezden gelince, kendi kendimi bu isimleri niçin aklıma getirdiğim konusunda yanıltmaya çalışınca hiçbir tehlike kalmayacak, hiçbir sıkıntı yaşamayacakmışım gibi. Oysa öyle değil. Aslında bal gibi de biliyorum nedenini. Memleket ne vakit dara düşse, ne vakit memlekette birlik olup göğsüm de daralmaya başlasa aklıma böylesi büyük isimler gelir.

Şöyle düşünürüm: 'Asıl zorunu onlar yaşadı. Asıl sıkıntıyı onlar çekti. Memleketin asıl yangınını söndürmek için ellerinde kovalarla onlar boğuştu ateş yalımlarıyla. Senin şimdi hissettiğin, şimdi yaşadığın da bir şey mi?'

Bu bir avunma mı? Elbette. Lakin malumunuz 'her avunma içerisinde hakikatten bir cevher taşır' denilmiştir ve de doğru denilmiştir.

Bir tarih teorisine göre 2000 yılı 1999 yılından, 2008 yılı 2009 yılından, 2015 yılı 2014 yılından kötü geçmiştir. Niçin böyledir bu? Şundan: İnsanlığın 'ilerleme' olarak kayıtlara geçirdiği son 300 yılda ilerlediği kesindir. Lakin bu ilerlemenin yönü oldukça müphemdir. İnsanlık, elde ettiği ilerlemelerle aslında feci bir gerileme yaşıyor olabilir mi? Olabilir.

Tıpkı benim gibi bir Kemal Tahir bağlısı olan rahmetli sahaf Tayfun abi, şöyle anlatırdı: O toprağa ilk çizgileri çekip 'burası benim' diyen adam var ya. İnsanlığı kesin olarak yenilgiye uğratan adam işte odur.

Dağılacak mesele. Biraz daraltalım.

Bugün içinde yaşadığımız coğrafya, yani Anadolu kıtası, hem biz üzerinde yaşayanların hem de kaderi vaktiyle bu topraklarla bir olmuş insanların umut besleyebildikleri son kara parçasıdır. Son 6-7 yılda hızla gelişen olaylar, bunun niçin böyle olduğunu ispat niteliğindedir.

Biliyorum. Şimdi yukarıdaki satırları okuyan bazıları 'yandaş yazar yine hamaset yapmış' diyecekler. Çünkü meselenin siyasetle, politikayla, gündelik gelişmelerle ilgili olduğunu ve benim bu satırları AK Parti'ye destek olmak için yazdığımı düşünecekler. Oysa ben, meseleyi daha geriden, en geriden alma niyetindeyim.

Mehmet Genç'in ifadesi ile 'muazzam bir birlikte yaşama kültürü geliştirebilmiş bir imparatorluğun bakiyesi' olan bu topraklar, insanlığa yine aynı şarkıyı söyletebilecek tek coğrafyadır aynı zamanda. Buna bütün kalbimle inanıyorum.

Ancak soru şudur: Bugün, bu şarkıyı söylememizin imkânı kalmış mıdır? Bunca parçalanmışlık, bunca düşmanlık, bunca bela içerisinde Anadolu silkinip kendine gelebilecek ve eskiden olduğu gibi üzerinde yaşayan insanlara bir 'hedef birliği' vadedebilecek midir? Eline geçen her fırsatta memleketi zor durumda bırakmayı marifet bilen bir dünya insana, bir dünya organizasyona rağmen yapabilecek midir bunu? Üzerindeki kuşatmayı bir kez daha yarıp atmayı, Kemal Tahir'in deyimiyle 'bu vartadan hoplayıp çıkmayı' bir kez daha başarabilecek midir?

Meseleyi politika, hele hele gündelik politika zannederek sığlaşan, çölleşen zihinlerimizde yeniden bir sürgün, yeniden bir filizlenme, yeniden bir çiçeklenme olacak mı?

Niçin yazdım bugün bunları? Çünkü bir görüntü izledim. Görüntüde, ilkokul çocukları vardı. Yol kenarlarından söktükleri kaldırım taşlarından bir duvar, bir barikat yapıyorlardı. Böyle bir ülkemiz mi olsun istiyoruz? Ne idüğü belirsiz bir terör örgütünün çocuklarımıza duvarlar, barikatlar ördürmesini, çocuklarımızı gözlerini kırpmadan öldürdükleri, çocuklarımızı gözlerini kırpmadan ölüme yolladıkları, devletin hep amansız yüzünü gördüğümüz bir memlekette mi yaşayıp gidelim istiyoruz?

Öyleyse bu yol çok doğru bir yoldur ve öyleyse bu duvarlar çok doğru şekilde örülmüş duvarlardır. Umudumuzsa bir duvarın ardında kaybolup gitmektedir. Çünkü kimse neyi niçin aradığını bilmemektedir artık.

Ne diyordu Cemil Meriç: 'Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu.'

Yenişafak
19 Ocak 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;