YAŞAM

İsmail Kılıçarslan : Teoman: Hem haklı hem mazur

Tarih
27 Aralık 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
İsmail Kılıçarslan

“Türkiye'den, İstanbul'dan, Topkapı Garı'ndan, Türk Sanat Müziği'nden, türkülerden, tıklım tıklım otobüslere binerken başkalarının önüne geçmek için çabalamaktan, folklordan, futboldan, kuyruğa girmeyi bilmeyen insanlardan, çamurdan, mahallelerinden geçtiğimde sataşan çocuklardan, ter kokusundan, din ve turizm dersinden, sokak kapıları önündeki ayakkabılardan, maşrapadan, köylülerden, minibüs muavinlerinden, tığ işlerinden, gül suyu kokusundan, başörtüsünden, alaturka tuvaletten, seccadeden, elektrik ve su kesintilerinden, bağlama ve zurna sesinden, yemek yemekten, blok flütten, halay çekenlerden, göbek atanlardan, yemek kokan apartmanlardan, kalabalıktan, babasızlıktan, fakirlikten, sıskalığımdan, sevgilim olmamasından, utangaçlığımdan ve Türk olmaktan nefret ediyorum. Midemi bulandırıyor. Lottoyu kazanmalı ve burada kalmalıyım. İsviçreli olmalıyım! Burada Elvis gibi biri de olabilirim.”

Bir dergide yayınlanan bu satırlar, rockçı Teoman'a ait. Bence Türk rockının son yıllardaki en sağlam söz yazarına ve yorumcusuna yani. Ve adam hem haklı hem mazur…

Önce 'haklı' tarafından başlayayım. 1981 yılının Türkiye'si ile aynı yılın İsviçre'si arasında gece ile gündüz kadar fark var. Bir çocuksanız o yılların İsviçre'si sizi gerçekten büyüleyebilir. Ve gerçekten ülkenizden nefret etmenizi sağlayabilir. Yine de, o sağlam şarkı sözlerini yazan adamın çocukken bile çamurdan, sokak kapıları önündeki ayakkabılardan, seccadeden, başörtüden, muavinlerden 'nefret etmesini' anladığımı söyleyemem. Ya şarkılarını yazarken numara çekiyor hepimize ya da bu cümleleri kurarken… Maşrapadan, tığ işinden, köylülerden nefret ediyorsa misal, gözümde şarkılarının hiçbir değerinin kalmayacağını da söylemeliyim.

Gelelim 'mazur' olduğu tarafa. 1981 yılı itibariyle 'Türk' dediğin adam, 'Batıya 300 yıldır kesintisiz olarak yenilen adam' aynı zamanda. Bu yenilgi ile baş edebilmenin yolunu 'Batılı' olmakta bulmuş. Kendisini (Avrupa böyle tanımlamadığı halde) 'Avrupalı' olarak görüyor.

Secdeyi elbette anlamıyor. Yoga matını anlıyor, fakat seccadeyi hiç anlamıyor… Zaten ibadethane dediğin yerin 'sandalyeli, sıralı, müzikli, resimli' falan olmasını daha 'şık' buluyor. Camilerdeki çorap kokusundan elbette tiksinir, ancak bar çıkışı kusmuğunun rayihasında bile bir 'anlam' arayabilir.

Türk modernleşmesinin getirdiği ezikliğin eşine benzerine az rastlanır. Asgarisinden 'adamlar yapıyor yahu' cümleleriyle başlayan onlarca konuşmanın ya tarafı ya şahidi olmuşsunuzdur. Yahut 'adamların bir sıraya girişi var, görmelisin şekerim. Bizde nerde o gelişmişlik' değil mi?

Dolayısıyla Teoman ve Teoman gibi milyonlarca insan bu konuda mazur… Onlara öğretilen şey de, aldıkları eğitim de bu. Geri kalmışlığımızın nedenlerini başörtüde, seccadede, köylülerde aramak işin en kolayı çünkü… Zira buradan başka bir yerde neden arayacaksan '10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan' cümlesiyle de başın belaya girecek, memlekete yapılan 4 darbeyi de düşünmek zorunda kalacaksın, montaj sanayi ve paradan para kazanan oligarşik sermaye düzenini de sorgulayacaksın, yerleşik medya düzeninin kimden yana olduğunu da kafaya takacaksın. İşin kolayı varken zoruyla niçin uğraşasın ki?

Haksızlık etmeyelim. Aslında sadece bir değil, bu yenilmişliğin iki görüntüsü var. Ya her şeyin iyisinin, güzelinin, gelişmişinin 'orada' olduğuna dair keskin bir inanç ya da bir korunma refleksi olarak keskin bir yobazlığa yani batı karşıtlığına gerilemek. İkisinin de herhangi bir şeye yaramadığını, yaramayacağını söylemek bilmem gerekir mi?

ÖZÜR BEYANI: Dünkü yazımda, bilgisayarında çocuk pornosu bulunan bir ilahiyat hocası ile ilgili cümlelere yer vermiştim. Doğrusu, FBI'in bu mesele ile ilgili ne denli hassas olduğunu biliyor olmaktan kaynaklanan bir güven ve çocuk pornosu meselesine olan kızgın ötesi yaklaşımım yüzünden henüz hukuki olarak tamamlanmamış bir süreç ile ilgili söz almış oldum. İlgili ilahiyat hocasının ismini ve sair bilgilerini elbette paylaşmadım, ancak yine de kötülükten bahsederken bir başka kötülüğe sebebiyet vermek istemem. Hukuki olarak sonuçlanmamış bir dava üzerinden 'sanki sonuçtan eminmişim gibi' cümleler kurmak bana yakışmadı ve bir 'hak' meselesi doğurmuş oldu. Bu sebeple hem ilgili kişiden hem de okurlarımdan konu ile ilgili olarak samimiyetle özür dilerim. Görüştüğüm adli bilişim uzmanlarının davaya konu olayı ivedilikle çözeceklerinden eminim. Bu noktada bu davanın takipçisi olacağımın da ayrıca bilinmesini isterim. Meraklısına bir not daha: Bilgisayarınızda bulunan içeriğin uzaktan erişimle yerleştirilip yerleştirilemediği büyük oranda tespit edilebiliyor imiş. Ancak tespit edilemese bile, o içeriği 'açıp-açmadığınız' yani bilinen tabirle o içeriğe tıklayıp tıklamadığınız kolaylıkla tespit ediliyormuş. O yüzden bilgisayarınızda bilmediğiniz dosyalar fark ederseniz sakın ne olduğunu merak etmeyin ve derhal silin.

Yenişafak
27 Aralık 2015

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;