Sesli Makale

Bu bağlamda, gizli ilişki biçimleriyle ve toplantı düzenekleriyle hep merak edilenlerdir, dünya hegemonları.

Bunların bir kısmının ismi “Pizzagate” skandallına karıştı. Çocuk istismarından tutun da birçok rezillikle birlikte…

***

Bir anı:

1998 yılında İstanbul'a geçici görevle geldiğim dönemde, Boğaz'daki bir köfteciden söz ediliyordu. Bir minibüsü köfteci dükkanına çeviren esnafın ne kadar lezzetli köftesi olduğu konuşuluyordu. Ünlüler arasında da köfteci revaçtaydı. Bir gün ajansa şöyle bir haber düştü: “(Falanca sanatçının da) müdavimi olan Boğaz'daki köfteci uyuşturucu taciri çıktı…”

***

Devam edelim:

Pizzagate'e, Obama ve Clinton'un adı da karıştı. Hatta Obama'nın ismi geçen pizzacıya 60 bin dolarlık pizza sipariş ettiği bile öne sürüldü.

Ünlü pizzacının tıpkı Boğaz köftecisi gibi asıl işinin pizzacılık değil, çocuk istismarcılığı olduğu Pizzagazete ile ortaya çıktı.

Ne hikmetse Pizzagate, merkez medyanın çok dikkatini çekmedi.

Oysa Trump sonrası Amerika'nın alacağı pozisyon da… Avrupa Birliği'nin (AB) geleceği de…

Dünya ekonomik düzeninin akıbeti de o skandala ismi karışanların akıbetiyle aynı.

Amerika ve dünyada sermayenin serbest dolaşımını savunan “küreselciler” ile ulus devlet anlayışını savunanlar arasında derinden devam eden savaş nihayet ortalık yere döküldü, Pizzagate ile.

Kılıçlar kınlarından çıktı. Artık çok daha kanlı hesaplaşmalarla karşı karşıya kalacağız.

Zira devleti olmayan küresel sermayeye karşı, ulus devletler kendilerini yeniden tahkim ediyor.

Merkel Trump'a, küreselciler ulusalcılara karşı

“Batı kendi içinde yeniden savaşacak” demiştim hatta “çok kanlı olacak” diye de eklemiştim geçen haftaki yazıda.

Bugün bir şey daha söyleyelim:

Merkel'li Almanya, Trump'ın Amerika'sına alternatif olabilir mi?

Zira kimi “küreselciler” Merkel'i, Obama sonrası “özgür dünyanın” (bu ifade bana değil iddia sahiplerine ait) lideri olarak görüyormuş. İşi zormuş ama bunu başarabilirmiş, filan…

Küreselciler ile ulusçular arasındaki kavga yıllardır sürüyordu da Trump'ın seçilmesine kadar bu kadar alenileşmemişti. Küreselciler yani ki “devleti olmayan uluslararası aktörler”, ulus devletlerini hedefe koymuştu.

Bugün devletlerin kendilerini koruması, dahası paranın hızlı ve serbest dolaşımı karşısında kendi orta sınıflarının fakirleşmesine itiraz etmeleri savaşı alevlendirmiş görünüyor.

Bu savaşta görünen liderlik Trump ile Amerika'ya geçer mi, Amerika ulus devlet kimliğine kavuşup, küreselleşmecileri durdurabilir mi bilmiyoruz.

Merkel'in de küreselcilerin liderliğini yapabileceği konusunda endişelerimiz var…

Ama bildiğimiz bir şey daha var. Devleti olmayan küresel sermaye kompradorları paralarına daha çok para katma ihtirasıyla yakın gelecekte Batı'yı kendi içinde bir savaşa hızla taşıyorlar.

Bir not daha düşelim: Küreselcilerin ordusu “terör örgütleri”ydi. Artık ulus devlet savunucuları ile terör örgütleri arasındaki savaş da çok daha çetinleşecek.

Dünyayı uzunca bir süre kanlı bir hesaplaşma bekliyor.

Kılıçdaroğlu'na göre CHP'liler meyhaneden çıkmıyor

CHP lideri Kılıçdaroğlu parti teşkilatını bir türlü domine edemiyor. Hiçbir toplumsal sorun karşısında öneri sunamayan CHP liderliği, teşkilatların tembelliğinden de muzdarip.

Dahası Kılıçdaroğlu, CHP teşkilatlarını genelleme yaparak “meyhanede kafa çekenler” olarak tanımlıyor.

Diyor ki, “Akşam meyhanelere gidiyoruz, açıyoruz rakıları, mezeler geliyor, başlıyoruz genel başkandan, öbür taraftan il başkanı... Ülkeyi kurtarıyoruz, kafalar çok iyi, eve gidiyoruz, kafayı vurup yatıp sabah bir şey yok. Elbette içki içilir ama Türkiye'nin geleceğini de düşünmemiz lazım”

Bu söz üzerine bir şey denmez…

Zira CHP liderliği partililerinin tamamını kategorize edip, “meyhaneci” ilan etmiş, biz daha ne diyelim!

Yenişafak
22 Kasım 2016