SİYASET

Fuat Uğur : Meral Akşener’in sessizliği mi Hannibal Lecter mi?

Tarih
19 Mayıs 2018
İzlenme
Kişi
Yazar
Fuat Uğur

FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi bu ülkede yaşayanların ayarını öylesine bozdu ki artık tesadüfen yan yana gelen iki olayı birbiriyle ilintili düşünebiliyor ve kimi teoriler üretebiliyoruz. Ama öte yandan ortadaki somut gelişmeleri görmezden gelme kapasitemize de diyecek yok.

Kısaca ifrat ile tefrit arasında gidip geliyoruz.

Sosyalist olduğumuz dönemlerde bize “Devrim”in gerçekleşebilmesi, ayaklanma sonucunda başarıya ulaşabilmesi için öğretilen ve çok önem verilen iki kriter vardı; ÖZNEL ve NESNEL KOŞULLAR.

Devrim teorisine göre bu iki şart da OLGUNLAŞMIŞ olmalıydı.

1-Öznel (sübjektif) koşullar: Örgüt ve parti yapılarının güçlendirilmesi, dinamik ve mobilize olması. Arkasında kitlesel desteklerinin bulunması.

2-Nesnel (objektif) koşullar: Ülkede halkın hoşnutsuzluğunu artıracak olayların yaşanması. Açlık, yoksulluk, ekonomik geri kalmışlık ve geçim sıkıntısı, adaletin uygulanmaması, devlet kurumlarındaki memurların vatandaşı canından bezdirmesi ve işlerin yürümemesi, iş adamının bürokratik bariyerler yüzünden çalışamaz hâle gelmesi, devleti yöneten kadroların duyarsızlığı vd.

OBJEKTİF KOŞULLAR olgunlaştığında ÖZNEL etkenler; yani parti, örgüt ve askeri ya da uluslararası güçlerin desteğiyle DEVRİM yapılır.

Yukarıdaki DEVRİM koşullarıyla ilgili teori aslında bir ülkede gerçekleştirilmesi planlanan ayaklanma için de rahatlıkla uygulanabilecek “Evrensel bir teori” olarak nitelenebilir.

Bu sütunu izleyen herkes bilir. AK Parti’nin kimi yönetim kademelerinde “itici” bulunmayı, sevilmemeyi ve dışlanmayı göze alarak eleştirilerimi sık sık dillendiririm. Bakanları, bürokratları ve kurumları, yaptıkları yanlışlıkları bazen sert biçimde gündeme getiririm.

Türkiye’de bürokrasi, yargı sistemi, belediyeler, tapu dairelerinden eğitime kadar her kurumda bir iş yavaşlatma, ipe un serme, vatandaşı canından bezdirme hâli gözleniyor. Bunu sistematik biçimde yaptıklarına tanık oluyoruz. Söylüyoruz ama bu sistematik bezdirme yöntemleriyleilgilenmesi gereken makamlar da yeterince aktivite gösteremiyorlar.

İnsanı isyan ettiren yargı kararları, dilenciyi halkı çağırarak dövdüren zabıta, bir iki polis memurunun davranışı, bürokrasinin inlettiği iş adamı vb. hepsi bu çileyi çekmeye mecbur bırakılıyor.

Niyet belli. Yeni bir Gezi başlatmak, ayaklanmanın fitilini ateşleyip 24 Haziran seçimlerini yaptırtmamak. Ellerinin altında bu kalkışmayı provoke edecek yeterli FETÖ elemanın hem emniyet hem de TSK içinde halen var. Mühim olan bizim bu kurumlarımızın ÖZNEL KOŞULLARININ yeterli olup olmadığı.

Lâkin 15 Temmuz’dan öncesine göre bir fark var ortada. Devlet şimdi onların cesametini daha iyi gözlemleyebiliyor ve tespit ediyor. Hükûmetin, devletin, emniyetin, MİT’in ve TSK’nın bu tezgâhın farkında olduğunu biliyorum

Kimsenin kuşkusu olmasın, devletin ÖZNEL-SÜBJEKTİF KOŞULLARI 15 Temmuz öncesine göre son derece güçlü. Hele geçmişle kıyasladığımızda olağanüstü.

Geriye kalıyor NESNEL KOŞULLAR ve bu koşulları YAPAY bir biçimde hazırlamaya ve olgunlaştırmaya çalışanların FETÖ olduğu da bilinmekte. O abuk sabuk yargı kararlarını verenlerden, belediyelerin ve devletin kimi kurumlarının akıl almaz uygulamalarına ve insanlık dışı gösterilere dek hepsinin arkasındaki örgüt belli.

Sağduyulu halkımız da bunun farkında ve o kışkırtıcıların oyunlarına hiçbir zaman gelmeyecektir.

Kısaca ayaklanma için HDP-PKK-FETÖ gibi örgütlerin ve SP ve İP gibi aportta bekleyen partilerin varlığından haberdarız ama asıl meselemiz NESNEL KOŞULLARI olgunlaştırmak isteyenlerle. Onlarla işimiz var.

Abdullah Gül’ün “Evimizin içini düzene koymazsak gün gelir insanlar ayaklanır, dış müdahale kaçınılmaz hâle gelir” demesini, SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun ne baskısı görüyorsa şayet “Eğer baskıyı artırırsanız, bir kalkışma meydana gelir müsebbibi de siz olursunuz” lafını dün Süleyman Özışık hatırlatmış. Meral Akşener’in tuhaf sessizliğine de göndermede bulunmuş Süleyman. Onlar da “Bizi yayınlara çıkarmıyorlar” diye dert yanıyor. Bilmiyorum, her konuda “Gerekirse kavga ederim, beni oradan ancak jiletle kazıyabilirler”diyecek denli şedit olan birinden işitmeye alışmadığımız bir söz. Pek inandırıcı gelmedi.

Meral Akşener’in sessizliği bana Thomas Harris’in ünlü romanından uyarlanan “Kuzuların Sessizliği” filmini hatırlattı.

Çünkü Hannibal Lecter adlı sapık yaratığın versiyonu Pensilvanya’da ikamet ediyor. 15 Temmuz gecesi o sessiz sandığı “Kuzular” bu habis ruhlu canavar ve robotlarını cehennemin dibine yolladı. Şimdi de cezaevlerinde hukuk devletinin konforuyla ömürlerinin sonuna kadar yaşayacaklar. Buna şükretsinler.

Meral Hanımın sessizliğine ise daha sonra geleceğiz.

Sarıyer’den başlayacağız...

Türkiye
19 Mayıs 2018

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;