POLEMİK

Aydın Ünal : Odundan sanatçı yapmak

Tarih
18 Kasım 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Aydın Ünal
1980'li yıllarda, Pazar sabahları televizyonu açınca “Kuruntu Ailesi” isimli bir dizi çıkardı karşınıza. Türkiye televizyon tarihinin en kalitesiz, en başarısız ve en az komik “komedi” dizisiydi. O zamanlar rating ölçümü filan yapılmıyordu. TRT ne verirse o izleniyordu. Haftada bir kez, kahraman Amerikan kovboylarının Kızılderilileri nasıl toplu halde katlettiğini anlatan yabancı filmler; ayda bir kez de etliye sütlüye dokunmayan sıkıcı Yeşilçam filmleri yayınlanırdı. Devlet ciddiyeti ve resmi ideolojinin mücessem hali Ertürk Yöndem ve Uğur Dündar gazeteci diye, Cenk Koray sunucu diye seyirciye sunulurdu. 


“Sunulurdu” demek yanlış olur. Başka televizyon kanalı, yani alternatif olmadığı için, “dayatılırdı” demek daha isabetli olacaktır.

Sonra, renkli televizyon ve alternatif kanallar ortaya çıkmaya başladı. Kanallar renklendi ve çeşitlendi lakin, kanallara eleman temin eden “artist mahallesi” tek renkliydi, alternatiflere tahammülü yoktu ve piyasada “Tekel” haline gelmişti. Renkli ve çok kanallı medya dünyamıza, artist mahallesinin tek sesliliği hakimdi. Bu sefer de, Levent Kırca, Müjdat Gezen gibi isimleri “komedyen”; Yaşar Nuri Öztürk, Asaf Demirbaş gibi isimleri “din alimi”; “Bekir Coşkun, Emin Çölaşan gibi isimleri “gazeteci”; Zülfü Livaneli gibi isimleri şarkıcı olarak dayattılar.

Artist mahallesinin dışından eleman yetişmesine, yetişse bile piyasada yer edinmesine izin vermediler. Mahallenin dışından olup yetenekli olan gençleri de mahalle baskısıyla devşirip maharetle mahalleye dahil ettiler. Batılı değerlere sahip olmayan, halkından tiksinmeyen, Müslümanlığından utanmayan, Avrupa'ya karşı kompleks duymayan, yabancı dilleri ana dilinden iyi konuşmayan, solcu olmayan ya da sola meyletmeyen, mezhep, ırk ayrımcılığı yapmayan, elbette ki alkol kullanmayan, cinsellikte özgürlüğe inanmayan, aileyi küçümsemeyen, halkın siyasi tercihlerine burun kıvırmayan, Nazım Hikmet'i en iyi şair, Yılmaz Güney'i en iyi artist, Deniz Gezmiş'i en iyi direnişçi, Yılmaz Özdil'i gazeteci, Orhan Pamuk'u yazar, Fazıl Say'ı müzisyen, Fetullah Gülen'i hoca, Selahattin Demirtaş'ı sempatik, Kemal Kılıçdaroğlu'nu dünya lideri olarak görmeyen, kargadan başka da kuş tanımayan birinin, ne kadar yetenekli olursa olsun pazarda at koşturmasına asla tahammül edemediler.

Mahalle içinde odunu yontup sanatçı diye piyasaya sürme güçleri varken; mahalle dışından yeteneklerin çarkı bozmasına hiç fırsat tanımadılar.

AK Parti, sadece siyasetteki tekelleri, siyasetteki vesayetleri kırmadı; medyada, sivil toplum sektöründe, bilim ve eğitim camiasında, elbette sanat mahallesinde de tekel ve vesayetlerin kırılmasına fırsat ve zemin hazırladı. Her alanda hücresel diktatörlükler tek tek devrilmeye, ortam özgürleşmeye ve gerçek anlamda renklenmeye başladı.

Bakmayın “Havuz Medyası” diye aşağıladıklarına... Gerçek gazete ve televizyonlar kuruldukça, tekelleri sarsıldığı için, alternatifler oluştuğu için feryat ediyorlar.

Bakmayın “yandaş yazar” dediklerine... Gerçek yazarların boy gösterdiği özgür zeminler oluştukça kendi beceriksizlikleri gün yüzüne çıkıyor ve panikliyorlar.

Bakmayın “gazeteciler tutuklanıyor, basın özgürlüğü kısıtlanıyor” diye bas bas bağırdıklarına, aslında sırça sarayları çatırdadığı için, gazetecilikteki beceriksizliklerini terörle perdeledikleri açığa çıktığı için, maskeleri düştüğü için korkuyorlar.

“Diktatör”, “otoriter” yaftalarına sıkça başvurduklarına; “Hitler”, “Gobbels”, “Kuzey Kore” benzetmeleri yaptıklarına da hiç bakmayın, kendi saltanatları çöktükçe, kendi diktatörlükleri yıkıldıkça, çok renkli görünen siyah-beyaz dünyaları sorgulandıkça ağlaşıyorlar.

Mahallenin kontrolü dışında, artık kaliteli, “yerli” filmler, diziler yapıldıkça şaşkına dönüyor, kibirleri kabarıyor, dengeyi kaybediyor, saldırganlaşıyorlar.

Bırakın, Kuruntu Ailesi yıllarından kalma mahallelerinde biraz daha oyalansınlar. Bırakın, “al gülüm ver gülüm” geleneğiyle birbirlerini ödüllendirsinler.

Bizi zaten hiç sevmediler ve sevmeyecekler. Ha, biz onlara tahammül ediyoruz, hoşgörü gösteriyoruz ve bunu hep yapacağız; umarım tahammül ve hoşgörüyü onlar da öğrenirler.

Demem o ki Mehmet Bozdağ kardeşim: Bizim dirimizi de, dirilişimizi de hazmedemeyecek bu mahalle. Aydın Doğan'ın verdiği ödülü almaya gitmeseydin daha iyiydi, ama gidip o ödülü ayağının altına alman da klas bir duruş oldu. Millet senin eserini beğeniyor; artist mahallesi beğense ne olur, beğenmese ne olur... Yolun açık olsun.

Bu arada, TRT de Kuruntu Ailesi yıllarındaki TRT değil. Çok sayıda başarılı TV ve radyo kanalına Salı günü yeni bir kanal daha, TRT World eklendi. Cumhurbaşkanımızın deyimiyle, “objektifini mazlumlara odaklayacak”, uluslararası yayın yapacak iddialı bir prestij kanalımız var artık. TRT Genel Müdürü Şenol Göka'ya, Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Eren'e ve kanalın alt yapısını oluşturan Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şenol Kazancı'ya, büyük ülke Türkiye'nin yüzü olacak bu kanalı dünyaya kazandırdıkları için teşekkürler...

Yenişafak
18 Kasım 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YORUMLAR

  • mustafa

    19 Kasım 2016 05:19
    2 0
    Çok harika bir makale olmuş Aydın Bey kardeşim.. Ellerine,dillerine ve gönlüne sağlık kalemine kuvvet. Maşallah..
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;