SİYASET

Ahmet Kekeç : Sen hâlâ konuşuyor musun?

Tarih
07 Nisan 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Ahmet Kekeç

7 Nisan 2015

Kaç yıldır mesleğin içindeyim. Muhataralı dönemlerden geçtim. Yüzlerce, binlerce insan tanıdım. Karakterlerin ve kişiliklerin nasıl kırıldığına şahit oldum. 

Nasıl bir ülkede yaşadığımı, kırılganlıkların hangi koşullarda ortaya çıktığını bildiğim için de, hiçbir şeye şaşırmadım.

Evet, artık hiçbir şey şaşırtmıyor beni ve “insani” olan her tutumun, her kırılmanın, her dönüşümün kendi içinde tolere edilebileceğini, tolere edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Fakat böylesini görmedim.

İlk elde aklıma gelen ağır sıfatlandırmaları bir kenara koyuyorum. En ağır sözcüklerle mukabeleyi hak eden bir “karakter”le karşı karşıya bulunduğumuz gerçeğine rağmen...

Bir “insan”dan değil, bir “karakter”den söz ediyoruz çünkü.

Bu “karakter”in ismi Can Dündar...

İçli, romantik, bizi duyarlıklardan duyarlıklara sürükleyen buğulu ses tonuyla dünyamızda yer edinmiş bu “karakter”in içinde, türü belirsiz bir “varlık” gizliymiş.

İnsan, “yalancılığı” tescil edildiğinde, utanır, üzülür, ne bileyim, durumu toparlamaya çalışır.

Bu “karakter”in pervası yok. Utanması da yok...

Herhangi bir hassa geliştirmiyor. “Yalan söyledim, özür dilerim” demiyor...

Bir vakitler (yakın bir zamanda yani), 12 Eylül’deki “faşizan” rejime karşı yazılar yazdığı, haberler yaptığı ödüller aldığını söylemişti. Hangi haberi için hangi ödülü aldığını sormuştum. Çünkü gözümüze baka baka yalan söylüyordu. 12 Eylül’ün faşizan rejimi hüküm sürerken, ortalıkta “Can Dündar” diye bir gazeteci yoktu. Sonradan aldığı ödüllerin de (bir kısmı liselerin verdiği kıytırık ödüllerdi) konuyla ilgisi yoktu. 

Bunu hatırlatıp, hiç değilse düzeltme yapması, yalan yazdığı için kamuoyundan özür dilemesi gerektiğini söyledim. Can Dündar ne yaptı, biliyor musunuz? “Yalancılığını” tescilleyen yazımı blogunda yayınladı. Demek ki reklâmın iyisi kötüsü yokmuş. 

Dünkü yazımda kısmen değinmiştim.

Başbakan Davutoğlu’nun “Terör örgütünün verdiği fotoğrafı yayınlayan gazetelerin muhabirlerine akreditasyon yasağını ben istedim” sözlerini “basın özgürlüğüne müdahale” sayan Can Dündar manşetten verip veriştirmişti.

Neyi yayınlayıp yayınlamayacaklarına kendileri karar verirmiş. Dolayısıyla, savcının şakağına tabanca dayayıp “hatıra fotoğrafı” çektiren teröristlerin görüntüsünü gazeteye koymakta bir sakınca görmemişler. 

Sabah gelir gelmez Cumhuriyet gazetesine baktım, Can Dündar “verip veriştirmelerine” devam ediyor, bir taraftan da kendini savunuyor: Master tezini ODTÜ’de “terör haberlerinin medyada veriliş biçimi ve iktidar sansürü” üzerine yazmış. Bu konuda ulusal ve uluslararası literatürü taramışlığı varmış... Genelde iktidarlar, kendi kusurlarını örtbas etmek için sansür silahını kullanırlarmış. Terör meselesinde de sansürün temel amacı, onun propaganda faaliyetine engel olmaktan ziyade hükümetin beceriksizliğini örtbas etmekmiş...

Hemen hatırlatayım pişkin ve romantik şey:

Konumuz “sansür” değil...

Konumuz, “ahlak...”

Sen, terör örgütünün verdiği pornografik fotoğrafı yayınlayarak, hem örgütün propagandasını yaptın, hem de apaçık ahlak suçu işledin... Şiddetin pornografisinden söz ediyorum... Ulusal ve uluslararası literatürü taramışlığın,  sana burada ciddi bir “ahlak suçu” ve pornografik teşhir çabası bulunduğunu söylemiyorsa, bırak o kalemi.

İkincisi şu pişkin ve romantik şey...

Neden teröriste “terörist” demediğinizi gerekçelendirirken şu utanç verici savunmaya başvuruyorsun: “Bize bu tanımı neden kullanmadığımızı soranlar, Hükümet PKK ile müzakereye başladığından bu yana ‘bebek katili’ vs. benzeri sıfatlardan neden vazgeçtiklerinin hesabını vermeli önce...”

Bu mantıktan gideceksek, senin de öncelikle “Fetoş” ve benzeri sıfatlardan neden vazgeçtiğinizin hesabını vermen gerekiyor.

Neden vazgeçtiniz?

Bir zamanlar küçültücü ve ayıp sıfatlarla andığınız bir insanı, neden bugün birtakım ihtiram sözcükleriyle karşılıyorsunuz?

Ne oldu?

Hangi “sermaye girdisi” ahlak karşısındaki pozisyonunuzu değiştirdi?

HAMİŞ:

Can Dündar da asıl “terörist”in devlet olduğunu düşünüyor. Savcının şakağına tabanca dayayanlar “terörist” değil, “saldırgan” onun gözünde... Çünkü “terörist” tanımı, zaman içinde isim olmaktan çıkıp -tıpkı “ahlaksız”“şerefsiz” vs gibi- bir sıfata dönüşmüş... 

Şunu demeye çalışıyor Can Dündar: “Savcıyı katledenler ahlaksız ve şerefsiz değil. Asıl ahlaksız ve şerefsizler, devleti yönetenlerdir...”
Star

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YORUMLAR

  • Davut ÖZTÜRK

    07 Nisan 2015 12:20
    0 0
    Kaleminize Sağlık
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;