Sesli Makale

10 Temmuz 2015

Ümmet-i Muhammed son birkaç yıldır yüzyılın en önemli kavşaklarından birini geçmeye çalışıyor. Yüzyıldır sömürgeci güçler ve onların yerli partnerleri tarafından kuşatılmış olan Müslümanlar bir taraftan büyük acılar yaşarken diğer taraftan da tarihin ve yeryüzünün gördüğü en asil özgürlük mücadelelerinden birini veriyorlar.
Ümmetin önderlerinin hiçbiri zalimler karşısında teslim olmuyor. Mursi kendine idam cezası verenlere meydan okuyor, Abdulkadir Molla idam edilme pahasına da olsa zalimlerden özür dilemiyor, Erdoğan her türlü baskı ve saldırılara rağmen dik duruşunu sürdürüyor. Gannuşiler, İsmail Heniyeler, Halid Meşalller dün olduğu gibi bugün de mücadelelerini sürdürüyorlar. Âlem-i İslam’ın önderleri arkalarında büyük bir miras bırakıyorlar. Ümmetimizin tarihine her gün yeni bir onur ve gurur tablosu ekleniyor.
Bütün Müslümanlar içinde bulundukları şartlara göre bir mücadele yöntemi geliştiriyorlar. Bağlısı olmaktan gurur ve onur duyduğumuz İslami hareketlerin mücadele yöntemleri yaşadıkları coğrafyalara göre farklılaşıyor.
İhvan’ın Mısır’da darbecilere karşı verdiği hikmetli ve basiretli mücadele yeni bir direniş dili geliştirdi. Fedakârlığın, kahramanlığın, sabrın en üst düzeyde sergilendiği bu yeni direniş dili, Âlem-i İslam’a da yepyeni imkânlar sunuyor. Zulüm görsen de kimseye zulmetme şiarını başa alan, adaleti, sınırları korumayı önceleyen bu yeni dil silahla, şiddetle açılamayacak kapıları açma yolunda ilerliyor.
Suriye’de ise 5 yıldır adeta bir kahramanlık destanı yazılıyor. Halepliler, Şamlılar, Deralılar, Humuslular her gün üzerlerine yağan varil bombalarına rağmen direnişlerini sürdürüyorlar. Ayaklanmanın ilk başladığı günlerden itibaren Suriye halkının özgürlük iradesinin Esed’in savaş uçaklarından da tanklarından da daha güçlü olduğuna şahit oluyoruz. Milyonlarla birlikte cennete gireceğiz diye haykıran Suriye halkını ne Esed ne İran ne de Hizbullah teslim alamıyor. Suriyeliler yaşadıkları bütün acılara inat çocuklarına daha özgür bir Suriye bırakmak için kendilerini feda ediyorlar.
Âlem-i İslam bugün adeta Dördüncü Dünya Savaşı’nı yaşıyor. Bu savaşın bir tarafında Müslümanlar diğer tarafında ise tüm ehli küfür var. Bu ehli İslam’la ehli küfrün açık bir savaşıdır. Ehli küfür Filistin’de Siyonizm olarak karşımıza çıkarken Arakan’da Budizm zırhına bürünüyor. Suriye’de mezhep fanatizmi olarak boy gösterirken Mısır’da diktatörlük üniforması giyiyor. Ehli küfür Afganistan ve Somali’de ise Haçlı ordularına dönüşüyor.
Şunu artık hepimiz anlamalıyız ki Türkiye sömürgecilere, zalimlere karşı verilen bu kurtuluş mücadelesinde Âlem-i İslam’ın en önemli merkezlerinden biridir. Mekke, Medine, Kudüs dini olarak nasıl kutsalsa Anadolu coğrafyası da şu an siyasi olarak Ümmet için o denli kutsaldır. Bundan dolayı bütün mazlumların, yoksulların, zor durumda olanların cümle Ümmet-i Muhammed’in gözü Anadolu’dadır. Küffarın Türkiye’ye vurduğu her darbe ise ezilenlere, mazlumlara karşı vurulmuş bir darbedir.
Erdoğan ve Davutoğlu’nun liderlik ettiği bugünkü Türkiye ne kadar güçlenirse İslam dünyası da o denli güçlenecektir. Türkiye bugün daha güçlü bir ülke olsaydı ne Sisi Mursi’yi zindana atabilir, ne Hasina Abdulkadir Molla’yı idam edebilir ne de Esed Suriye halkına bu şekilde zulmedebilirdi. Bugün Somalililerin, Buharalıların, Kudüslülerin her zamankinden daha çok güçlü bir Türkiye’ye ihtiyaçları vardır.Çünkü artık güçlü bir Türkiye güçlü bir ümmet demektir.

Diriliş Postası