SİYASET

Abdurrahman Erzurum : TERÖRE EN ETKİLİ DARBE

Tarih
04 Mart 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Abdurrahman Erzurum

15 Şubat 1984 günü ilk eylemini yapan PKK bugüne kadar Türkiye gündeminde ilk sırayı her zaman korumasını bildi. 28 Şubat döneminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti için birinci tehdit olma özelliğini kısa bir süreliğine irticaya bıraksa da sunni gündemlerle oluşturulan irtica tehlikesinin fos çıkması sonrası tekrar eski gücünü kazandı.

Ama bu günlerde her varlığın yaşadığı acı gerçek, bitmez denilen PKK örgütü için de artık çok bariz şekilde görünür hale geldi.

Kurulduğu günden bu yana, örgütün çok hareketli günleri olduğu gibi pasifleştiği zaman dilimleri oldu. Defalarca örgüte büyük darbeler vuruldu. “Bir daha bu örgüt toplanamaz”, “örgütün beli kırıldı” dendi, ama geçen dönemlerde terör örgütü zaman zaman etkili günlerini yakaladı.

Örgüt 1999 yılında kurucu lideri terörist başı Abdullah Öcalan’ın hapse atılması, örgütün önemli isimlerinin yakalanması veya etkisiz hale getirilmesine rağmen, yine birçok kez etkisini göstermeyi başardı.

Bu durumun belli başlı nedenleri hepimiz tarafından bilinmektedir ama ben bir kez daha yineleyeyim. Birincisi, örgüte dış ülkelerden olan desteğin kesilememesi, silah, cephane, maddi ve siyasi yardımların devam etmesi, ikincisi de devletin askeri alanda yakaladığı başarıları siyasi, manevi ve ekonomik anlamda devam ettirememesidir.

Her ne kadar birinci etken bizim dışımızda gelişen bir durum gibi gözükse de yine kendi ülkesinde operasyon yaptırmak bir ülke için eksi puandır.

Yine örgütle olan bu inişli çıkışlı seyir eden ilişkimizin, öne geçtiğimiz hatta hiç bu kadar avantajlı olmadığımız bir döneminden daha geçiyoruz.

Mevcut iktidar terörü bitirebilmek ve bu coğrafyaya barışı getirebilmek için birkaç kere çözüm süreci şeklinde çatışmasız ve şiddetsiz bir ortam oluşturmak istedi. Karşılıklı diyalog ve müzakereler şeklinde süren ve hatasıyla, sevabıyla bir çözüm üretme arayışında olan bu girişimler, barışı ve birliği istemeyen iç ve dış mihraklar tarafından defalarca suiistimal edildi ve sona erdirildi.

Süreç içerisinde sabırlı davranmaya çalışan devlet de, bölgede sivil halka ve güvenlik güçlerine yapılan saldırılara daha fazla dayanamayarak dışarıda ve içeride örgüte büyük darbeler indirdi.

İlk etapta kırsalda mücadeleye giren örgüt, çareyi savaşı şehirlere çekip bir ayaklanmaya dönüştürmek istedi.

Bölgede tecrübe edilen Arap Baharı ayaklanmalarının bir benzerini Türkiye’de de yapabileceğini ümit eden örgüt, siyasi uzantılarına özerklik ve yerinden yönetim kararları aldırırken, kendisi de şehir yapılanmalarına, güçlü oldukları bölgeler başta olmak üzere tüm coğrafyada şehirlere, mahallelere barikatlar yapılması, hendekler açılması ve silahlı mücadeleye girilmesi emrini verdi.

Örgüt bunu planlarken kendisine seçimlerde oy verenlerin olası çatışmalarda da arkasında duracağına ve mücadeleye gireceğine inanmıştı. Plana göre terörün etkin olduğu coğrafyada çok sayıda il ve ilçede barikatler kurulacak, hendekler kazılacaktı. Bu bölgelere müdahale etmek isteyen güvenlik güçlerine önce, Molotof kokteyli, havai fişekler, taşlarla karşılık verilecekti. Müdahalenin dozu arttıkça iç savunmanın da dozu artacak, sonunda silahlı mücadeleye dönüşecekti. Planın asıl en parıltılı dönemi ise bundan sonra başlayacaktı. Örgütün bizzat yapacağı veya 1990’lı yıllardaki gibi mücadele edecek olan devletin ağır baskı ve sertlikleri sayesinde sivil halk olaya müdahil olacak ve halkında işin içine girdiği serhaldan, başkaldırı başarı ile sonuçlandırılacaktı.

Sivil halk, kadınlar çocuklar sokaklara çıkarılacak, devlet daireleri işgal edilmeye kalkışılacak, müdahale eden güvenlik güçleri dışarıya kadın ve çocuklara silah sıkan devlet olarak yansıtılacaktı. Dünya Türk yöneticileri ve devletini Esed ve Suriye ile bir tutacaktı.

Örgüt eğer ilk etapta gösteriler, yürüyüşler ve ayaklanma sonucunda istediğini alamazsa, sivil ölümler sayesinde zaten hazırda bekleyen dost ve müttefik (!) ülkeleri, BM’yi, AB’yi Türkiye’ye müdahale etmeye çağıracaktı. Etrafımızdaki, Suriye, İran, İsrail, Irak, Rusya, Ermenistan, Mısır ve Yunanistan ile olan ilişkilerimizi anlatmaya gerek var mı bilmem. Türkiye bir zafiyet gösterdiğinde en ufak bir ayak tökezlemesinde başımıza gelebilecekleri düşünmek bile istemiyorum.

Hani teslimiyeti anlatması için örnek verilir ya, dünya birleşse Allah istemedikçe size zarar veremezler diye. Bu işte de evdeki hesap çarşıya uymadı. İlk çıktığında giydiği ayakkabılar nedeniyle “Mekaplılar” diye adlandırılan 17 Kasım 1979’da PKK ismiyle partileşen terörist grup ve arkasındakiler, son yıllarda ekonomisi ve savunma sanayisi hızla geliştiren Türkiye’nin gücünü hesaplayamadı.

1980’lerden beri büyümesini frenledikleri, hep kendilerine muhtaç durumda olan Türkiye’nin bağımsızlığını kazanmaya çalışması, bölgede lider ülke haline gelmesi ve yıllardır devam eden sömürü düzeninin sona ermesini asla kabul edemezlerdi.

Bunun için satranç ustası gibi adım adım hamleler yaptılar. Fakat 200 yıldır üzerinde oynanan oyunların ilk kez farkına varan Türk Milleti bu hamleleri tek tek bozdu. Piyonların ardından, fil, at, kalelerini kaybeden şer odakları işin renginin değiştiğini artık vezir ve şahlarının da tehlike altında olduğunu bugünden sonra çok iyi anladılar.

Suriye’de, Irak’ta yeni haritalar yeni bölünmeler peşinde olan bu güçler bölgede işlerini bitirdikten sonra sırada Türkiye’yi bölmeyi ve yarım kalan Sykes-Picot anlaşmasının yeni versiyonlarını hayata geçirmeyi planlamışlardı. Bunun için sınırlarımızın dışında bize zarar veren ne kadar unsur varsa onları desteklediler. Ama coğrafyada kimseye karışamaması sadece kendi derdiyle uğraşması için başımıza bela ettikleri örgüt halkın sağduyusu sayesinde bekleneni başaramadı.

Türkiye bugüne kadar hep savunmada kaldı. 14-15 yıldır ardı ardına darbeler vurulmaya çalışıldı ama nakavt edemediler ve bugüne kadar ayakta kalan Türkiye artık savunmada kalacak gibi durmuyor. İsterseniz Fırtına obüslerimizi ve Rus uçağının indirilişini bir daha hatırlayın.

Barış düşmanlarının maşa olarak kullandığı terör örgütleri PKK, PYD, DAEŞ, Eş Şebab ve El Kaide ile mücadelesini sürdüren Türkiye bugün sadece yurt içinde değil yurt dışında da pek çok ülkenin ümididir.

Türkiye artık maddi olarak, askeri olarak, siyasi olarak çok güçlüdür. Cizre, Silopi, İdil ve Sur’da mahalleler terör unsurlarından temizlenmiştir. Örgütün siyasal uzantısı HDP’nin ve DBP’nin yöneticileri her gün Sur’a yürüme, ayaklanma, direnme, başkaldırma açıklamaları yapmakta ama bölgede kimse bu çağrılara kulak asmamaktadır.

İşte zurnanın zırt dediği yer de tam burasıdır. İster korksun, ister tercihini devletten yana kullansın, Kürt halkı PKK’ya ve siyasi uzantılarının dediklerini yapmamıştır. Bir süre çözüm sürecinde ilk kez umutlanan halk yeniden o eski şiddet dolu günlere dönmek istememiştir.

Şimdi burada devletin üst aklının bugüne kadar terör örgütünü bitme noktasına getirmesi ardından örgütün yeniden dirilmesinde düşülen hataları tek tek tespit edip o yanlışlara bir daha düşmemesi gerekmektedir.

Bölge artık seçimini yaptı. Bundan sonra halkın işsizlik, eğitim, altyapı vb maddi eksiklikleri giderilmelidir. Bölgede operasyonlar sonucu yıkılan evler eskisinden daha güzel şekilde yapılmalı, sıkıntıya düşen esnafa yardım edilmeli ve bölgeye yatırımların çekilmesi sağlanmalıdır. Bundan sonra bölgeye gelecek herhangi bir fabrikaya herhangi bir saldırı yapılmaya çalışılsa emin olalım ki, güvenlik güçlerinden önce bölge halkı olaya müdahale edecek ve ekmeğinin elinden alınmasına karşı koyacaktır.

Peki güvenlik askeri tedbirlerle sağlandı. İşsizlik önlendi, bölgede gelir düzeyi arttı, bu olayların tekrar çıkması ve terörün yine yükselişe geçmesi engellenebilir mi?

Dedik ya, Türkiye eski Türkiye değil diye. Geçtiğimiz 1 Mart günü Bakanlar Kurulu’nda uzun zamandır gerçekleşmeyen bir gelişme yaşandı.

Bölgeye uygulanacak “Birlik, Huzur ve Demokrasi Eylem Planı” çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın atacağı adımlar Bakanlar Kurulu’nda değerlendirildi. Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarının ve Diyanet İşleri camiasının katkılarının neler olabileceği konusunda da görüş alışverişinde bulunuldu.

Ve böylece devlet sonunda sihirli kelimeyi bulmuş oldu. Sadece PKK terörüne karşı değil, sadece bölgemizdeki kargaşa ve teröre karşı değil, tüm dünyaya çözüm olacak gerçek eylem planı budur. Bölgede Diyanetin koordinesinde ve denetiminde devletini ve ülkesini seven sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerinin de bizzat katılacağı çok geniş bir oluşum gerçekleştirilmelidir. İnsanımızın manevi eksikliklerini tamamlayarak, ahlaklı ve inançlı nesiller yetiştirilmelidir.

Yoksa bir süre daha kendimizi avutur, kandırır kısa bir zaman sonra da yeni bir terör jenerasyonu ile çatışmak zorunda kalırız.

Çünkü burası Türkiye ve sizlerde Selahattin Eyyubi ve Alparslan’ın torunlarısınız. Bunu siz unutmuş olabilirsiniz ama dünya bunu bir gün bile unutmadı…

Ajanshaber.com
4 Mart 2016


YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;